Hz.İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap: 2 SAYI: 171 - 180
Kitap: 2 SAYI: 171 - 180
Akıllar ermez feleğe,
Neler doldurur eleğe...
Kimisi altına geçer,
Seyreder dürüst dileğe.
Uykusuzdur, "Kaaim" durur,
Kendi halîm; yoktur gurur;
Çevirdiği fırıldaktır,
Seyredemez onu mağrur.
Halkediyor, kendi Hallâk;
İstediği: temiz ahlâk;
Herkesin kendisi düşer,
Gayrisine kursa tuzak.
Göze görünmedik Halîm,
Bilir "bilinmedik İlim";
Akılla idrâki zordur,
Anlar "ölü gibi teslim".
Leblebilerden nem alır,
Nice akılda dolanır...
Biz fânîyiz, kendi "Kayyûm".
Yok oluruz, kendi kalır.
İbretle baksak cihâna,
İki kapılı bu hana:
Gidenlerden haber gelmez,
Gelen bakıyor dört yana.
Zor anlaşılır bu; müşkül,
Herşey yanıp oluyor kül;
Bu sır zillete bürünmüş,
Açar, edenler tenezzül.
Gören, ölçüsüyle ölçer,
Geri döner, konar, göçer;
Bu bir aşkın bâdesidir,
Ahlâk sâhipleri içer.
Görünmedik bala benzer,
Anlaşılmaz "hâl"e benzer;
İçip de temizlenmiyen,
Söylenen Deccala benzer.
(Emre) içti, oldu ayna,
Bakan, benzetir boyuna;
Mehdî ile bir olmuştur,
Tutulmaz başka oyuna.
Zapteden : Neş'e Emre
Saat:7.30
4.9.1953
Neler doldurur eleğe...
Kimisi altına geçer,
Seyreder dürüst dileğe.
Uykusuzdur, "Kaaim" durur,
Kendi halîm; yoktur gurur;
Çevirdiği fırıldaktır,
Seyredemez onu mağrur.
Halkediyor, kendi Hallâk;
İstediği: temiz ahlâk;
Herkesin kendisi düşer,
Gayrisine kursa tuzak.
Göze görünmedik Halîm,
Bilir "bilinmedik İlim";
Akılla idrâki zordur,
Anlar "ölü gibi teslim".
Leblebilerden nem alır,
Nice akılda dolanır...
Biz fânîyiz, kendi "Kayyûm".
Yok oluruz, kendi kalır.
İbretle baksak cihâna,
İki kapılı bu hana:
Gidenlerden haber gelmez,
Gelen bakıyor dört yana.
Zor anlaşılır bu; müşkül,
Herşey yanıp oluyor kül;
Bu sır zillete bürünmüş,
Açar, edenler tenezzül.
Gören, ölçüsüyle ölçer,
Geri döner, konar, göçer;
Bu bir aşkın bâdesidir,
Ahlâk sâhipleri içer.
Görünmedik bala benzer,
Anlaşılmaz "hâl"e benzer;
İçip de temizlenmiyen,
Söylenen Deccala benzer.
(Emre) içti, oldu ayna,
Bakan, benzetir boyuna;
Mehdî ile bir olmuştur,
Tutulmaz başka oyuna.
Zapteden : Neş'e Emre
Saat:7.30
4.9.1953
Bu dünyâya gelen, gidecek birgün...
Gelirken şenlenir, giderken mahzun;
Eşi ile dostu, en yakınları,
Hep mutlakaa tutar, görerek, hüzün.
Bir gaflethânedir, giren anlamaz,
Olan hâdiseyi, gören anlamaz;
Oraya çekilip, seyreden bilir,
Aklını, fikrini, veren anlamaz.
İçinde gezenler, bırakır izi,
Birçoğu çürütür, arzuyla, dizi;
Çok şükür olsun ki, gizli esrâra
Sen vâkıf eyledin, Cânânım, bizi.
Aldın, kabûl ettin, bizi kendine,
Mâlik dahî ettin, bizi her dîne;
Hep kulların nazar ediyor bize,
İyilik, kötülük, kendikendine.
Kimi hayır görür, kimisi ayıp,
Kendi hallerini, çeşitli sayıp;
Âdem sıfâtından, giydirdin gömlek,
Onların gözünden, eyledin gaaip.
Yüzünü gösterdin, dönderdin hiçe,
Her taraf sen oldun, kalmadı geçe; (1)
Varlıktan yokluğa, dâvet eyledin,
Şükür, hicret ettik, biz kona göçe.
Mânevî yollardan, gönderdin haber,
Sevdiğin kullara, sen birer birer;
"Esmâ"yı unutup, "Müsemmâ" bilen,
Senden ayrılır mı? olur beraber.
Evvelden tek idin, "Âdem"de iken,
İblisle meleğe, sendin görüken; (2)
(İsmail Emre)nin, gönlüne girdin,
Kimseler göremez, kalbi körüken. (3)
Kendi hallerini, ederler isnad,
Başlarına kopmuş, suçlardan afat;
Beni herşeylere, kendin eyledin,
- Bakıp görüyorlar, neyleyim - mir'ât.
Zapteden : Neş'e Emre
Saat: 11.30
(1) Geçe = taraf.
(2) Görüken = görünen.
(3) Körüken = kör iken.
4.9.1953
Gelirken şenlenir, giderken mahzun;
Eşi ile dostu, en yakınları,
Hep mutlakaa tutar, görerek, hüzün.
Bir gaflethânedir, giren anlamaz,
Olan hâdiseyi, gören anlamaz;
Oraya çekilip, seyreden bilir,
Aklını, fikrini, veren anlamaz.
İçinde gezenler, bırakır izi,
Birçoğu çürütür, arzuyla, dizi;
Çok şükür olsun ki, gizli esrâra
Sen vâkıf eyledin, Cânânım, bizi.
Aldın, kabûl ettin, bizi kendine,
Mâlik dahî ettin, bizi her dîne;
Hep kulların nazar ediyor bize,
İyilik, kötülük, kendikendine.
Kimi hayır görür, kimisi ayıp,
Kendi hallerini, çeşitli sayıp;
Âdem sıfâtından, giydirdin gömlek,
Onların gözünden, eyledin gaaip.
Yüzünü gösterdin, dönderdin hiçe,
Her taraf sen oldun, kalmadı geçe; (1)
Varlıktan yokluğa, dâvet eyledin,
Şükür, hicret ettik, biz kona göçe.
Mânevî yollardan, gönderdin haber,
Sevdiğin kullara, sen birer birer;
"Esmâ"yı unutup, "Müsemmâ" bilen,
Senden ayrılır mı? olur beraber.
Evvelden tek idin, "Âdem"de iken,
İblisle meleğe, sendin görüken; (2)
(İsmail Emre)nin, gönlüne girdin,
Kimseler göremez, kalbi körüken. (3)
Kendi hallerini, ederler isnad,
Başlarına kopmuş, suçlardan afat;
Beni herşeylere, kendin eyledin,
- Bakıp görüyorlar, neyleyim - mir'ât.
Zapteden : Neş'e Emre
Saat: 11.30
(1) Geçe = taraf.
(2) Görüken = görünen.
(3) Körüken = kör iken.
4.9.1953
Çok zâlimdir benim suçum,
Fırsat bulsa, eder hücum;
Yakalarsa, yetmez gücüm,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Eğer etmez isen imdat,
Tutar da ettirir feryat,
Bu ağzımda hiç kalmaz tad...
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Yüzbin türlü bilir hîle,
Hücûm eder güle güle,
Sırdır, tutulur mu elle...
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Gelir de yüzer derimi,
O parçalar ciğerimi,
Hiç bırakmaz eserimi,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Zerre yoktur merhameti,
Gözündedir ibreti,
Gayetle sever zilleti,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Tuttuğunu eder zayıf,
Rezîl eder, alır hayıf,
Hiç görünmez: cismi lâtif,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Bulduğunu eder esîr,
Her âlemde müteessir,
Çok kalblere eder te'sir,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Nefse uyanla beraber,
Alır onu, eder siper,
Cadıdır, görünür dilber,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Arslan sensin, senden titrer,
Kaçar da inine girer,
Korkusuzdur, ateş ister,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Bu (Emre) yalvarır Sana,
Onu al, götür Rahmâna,
Mâni' olursun sen ona,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Zapteden : Neş'e Emre
Saat:15.40
4.9.1953
Fırsat bulsa, eder hücum;
Yakalarsa, yetmez gücüm,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Eğer etmez isen imdat,
Tutar da ettirir feryat,
Bu ağzımda hiç kalmaz tad...
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Yüzbin türlü bilir hîle,
Hücûm eder güle güle,
Sırdır, tutulur mu elle...
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Gelir de yüzer derimi,
O parçalar ciğerimi,
Hiç bırakmaz eserimi,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Zerre yoktur merhameti,
Gözündedir ibreti,
Gayetle sever zilleti,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Tuttuğunu eder zayıf,
Rezîl eder, alır hayıf,
Hiç görünmez: cismi lâtif,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Bulduğunu eder esîr,
Her âlemde müteessir,
Çok kalblere eder te'sir,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Nefse uyanla beraber,
Alır onu, eder siper,
Cadıdır, görünür dilber,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Arslan sensin, senden titrer,
Kaçar da inine girer,
Korkusuzdur, ateş ister,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Bu (Emre) yalvarır Sana,
Onu al, götür Rahmâna,
Mâni' olursun sen ona,
İmdâdeyle Hazreti Aşk!
Zapteden : Neş'e Emre
Saat:15.40
4.9.1953
Ayrı görünüyor, seyret, bir kafes,
Alıp da verilen: sâde bir nefes;
İnsanı hayvandan, farkettiren hâl:
Bilgilerden çıkan, elemli bir ses.
Bu mükevvenâtın başıdır (insan);
Hâlini bildirir, her çıkan lisan;
Kimisinden (celâl), tecellî eder,
Kimisinden (lûtuf), edilir ihsan.
Ağacı büyüten, dalı değil mi?
İçini gösteren, hâli değil mi?
Bu dünya, giderken; bir zerre vermez,
(Kalb-i selîm) denen, malı değil mi?
Güvendiğin rengin, birgün solacak,
Kudretin, kuvvetin, toprak olacak;
Su, yel, hava, ateş, bir avuç toprak,
Hepisi hakkını, geri alacak.
Uyan gözüm, uyan, ibretle seyret,
Kalbini temizle, yüzün açık git;
(Sahîyi severim), demiş Çağıran,
Seni aldatmasın, zehirli ziynet.
Ömrün bin yıl olsa, bir ân değil mi?
Sonucu, giderken üryan değil mi?
Hangisi incinmez, diken batarsa?
Acıyı anlıyan, bir can değil mi?
Anladıysan (Emre)! incitme gönül,
Sakın mağrûr olma, eyle tenezzül;
(Celâl) gözü ile, sana bakana,
(Cemâl)e bürün de, tebessüm et, gül.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 7.50
13.9.1953
Alıp da verilen: sâde bir nefes;
İnsanı hayvandan, farkettiren hâl:
Bilgilerden çıkan, elemli bir ses.
Bu mükevvenâtın başıdır (insan);
Hâlini bildirir, her çıkan lisan;
Kimisinden (celâl), tecellî eder,
Kimisinden (lûtuf), edilir ihsan.
Ağacı büyüten, dalı değil mi?
İçini gösteren, hâli değil mi?
Bu dünya, giderken; bir zerre vermez,
(Kalb-i selîm) denen, malı değil mi?
Güvendiğin rengin, birgün solacak,
Kudretin, kuvvetin, toprak olacak;
Su, yel, hava, ateş, bir avuç toprak,
Hepisi hakkını, geri alacak.
Uyan gözüm, uyan, ibretle seyret,
Kalbini temizle, yüzün açık git;
(Sahîyi severim), demiş Çağıran,
Seni aldatmasın, zehirli ziynet.
Ömrün bin yıl olsa, bir ân değil mi?
Sonucu, giderken üryan değil mi?
Hangisi incinmez, diken batarsa?
Acıyı anlıyan, bir can değil mi?
Anladıysan (Emre)! incitme gönül,
Sakın mağrûr olma, eyle tenezzül;
(Celâl) gözü ile, sana bakana,
(Cemâl)e bürün de, tebessüm et, gül.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 7.50
13.9.1953
İçim güler, dışım, kan ağlar benim,
Kendinden kendine, gam çağlar, benim;
Bütün vücûdumda, (Dost)un ateşi,
Gece, gündüz yanar, hem dağlar benim.
Bir ateşe düştün, yan deli gönlüm!
Öyle bir ateştir: kurtarmaz ölüm;
Bilenler biliyor, bilmiyen bilmez,
Ateşi verene, her hâlim mâlûm.
Her yanda bir türlü, anılır adım,
Halbuki hiç yoktur, başka murâdım;
Dünyâ, âhireti, farketmez oldum,
O Dost'un eline atalı adım.
(Öğreteyim, dedi, sana bir ilim):
Aklımı, fikrimi, o aldı teslim:
Açınca bir dalga, can yaprağından, (1)
Görünce, lâl oldu, söyliyen dilim.
Edemem çıkmaya, nidem, cesâret:
Her taraftan tuttu, beni bu âdet; (2)
Konuşamayınca, dünyâ sözünü,
Dostlar düşman oldu, eder hakaaret.
Sürmek istiyorlar, her yandan kara,
Hem dahî düşürmek, isterler dara;
Suçunu terkedip, (Dost)a dönende
Hiç korku kalır mı, dönmüş Gaffâr'a?
Bu (Emre) görüyor: onlar da kemâl;
Ne hâl bâkî kalmış, olmamış zevâl?
Avara etmiyor, yetmişbin perde,
Yandı; karşısında, duruyor (Cemâl).
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 8.50
(1) Dalga : Kitap yaprağı.
(2) Halkın, mutasavvıfları taşlama âdeti.
13.9.1953
Kendinden kendine, gam çağlar, benim;
Bütün vücûdumda, (Dost)un ateşi,
Gece, gündüz yanar, hem dağlar benim.
Bir ateşe düştün, yan deli gönlüm!
Öyle bir ateştir: kurtarmaz ölüm;
Bilenler biliyor, bilmiyen bilmez,
Ateşi verene, her hâlim mâlûm.
Her yanda bir türlü, anılır adım,
Halbuki hiç yoktur, başka murâdım;
Dünyâ, âhireti, farketmez oldum,
O Dost'un eline atalı adım.
(Öğreteyim, dedi, sana bir ilim):
Aklımı, fikrimi, o aldı teslim:
Açınca bir dalga, can yaprağından, (1)
Görünce, lâl oldu, söyliyen dilim.
Edemem çıkmaya, nidem, cesâret:
Her taraftan tuttu, beni bu âdet; (2)
Konuşamayınca, dünyâ sözünü,
Dostlar düşman oldu, eder hakaaret.
Sürmek istiyorlar, her yandan kara,
Hem dahî düşürmek, isterler dara;
Suçunu terkedip, (Dost)a dönende
Hiç korku kalır mı, dönmüş Gaffâr'a?
Bu (Emre) görüyor: onlar da kemâl;
Ne hâl bâkî kalmış, olmamış zevâl?
Avara etmiyor, yetmişbin perde,
Yandı; karşısında, duruyor (Cemâl).
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 8.50
(1) Dalga : Kitap yaprağı.
(2) Halkın, mutasavvıfları taşlama âdeti.
13.9.1953
Gözlerim, gözlerim, açar gözünü,
Gözümün içinde, gizler yüzünü;
Benim kulaklarım, ezber etmiştir,
Her dâim dinliyor, Onun sözünü.
Bütün varlığımı, etti istîlâ,
Derd ile gamına, ben dala dala;
Bu benlik, kendine, geçti, yürüdü,
Cemâli düşürdü ateşli hâle.
Durmadan yakıyor, olamadım kül,
Benliğim mahvoldu, dirildi gönül;
Gözyaşım akarak, bütün cihâna,
- Kan ile karışık - her yan, oldu göl.
Rengi bilinmiyor, benziyor kana,
Canından geçenler, gelip yıkana;
Külümü havaya, kendi savurdu,
Zerreleri kondu, diri bir cana.
Düştüğü yer: oldu göz ile kulak,
Eğer zindan ise, gaayetle parlak; (1)
Söyliyen dilimi, O aldı teslim,
Her zerreden, dönüp, diyor: Enelhak!
Benim yüzlerimden, perde tutunmuş;
Ehli olmayana, duyulmuyor hoş;
(Emre) bu bedeni, terketti Ona,
Gönlümü kapınca, bıraktı bomboş.
Zapteden : İli Akgül
Saat: 21.30
(1) Zindan ise = zindan olsa bile.
11.10.1953
Gözümün içinde, gizler yüzünü;
Benim kulaklarım, ezber etmiştir,
Her dâim dinliyor, Onun sözünü.
Bütün varlığımı, etti istîlâ,
Derd ile gamına, ben dala dala;
Bu benlik, kendine, geçti, yürüdü,
Cemâli düşürdü ateşli hâle.
Durmadan yakıyor, olamadım kül,
Benliğim mahvoldu, dirildi gönül;
Gözyaşım akarak, bütün cihâna,
- Kan ile karışık - her yan, oldu göl.
Rengi bilinmiyor, benziyor kana,
Canından geçenler, gelip yıkana;
Külümü havaya, kendi savurdu,
Zerreleri kondu, diri bir cana.
Düştüğü yer: oldu göz ile kulak,
Eğer zindan ise, gaayetle parlak; (1)
Söyliyen dilimi, O aldı teslim,
Her zerreden, dönüp, diyor: Enelhak!
Benim yüzlerimden, perde tutunmuş;
Ehli olmayana, duyulmuyor hoş;
(Emre) bu bedeni, terketti Ona,
Gönlümü kapınca, bıraktı bomboş.
Zapteden : İli Akgül
Saat: 21.30
(1) Zindan ise = zindan olsa bile.
11.10.1953
Nereye gidersem, berâber başım,
Benden ayrılmıyor, bu can yoldaşım;
Gönlüm meyhânedir, içerim bâde,
Kanımdan yapılmış, mezeyle aşım.
Doldurup içerim, yürek: kadehim,
Her dem eksilmiyor, of ile âhım;
Affoldu suçlarım, mahmûr olunca,
Kendisine geçti, bütün günâhım.
Berâber olunca, kalmadı sitem,
İster medhetsinler, isterlerse zem;
Uçmak kapıları, açıldı bana,
Gül bahçesi oldu, yedi cehennem.
Dört yanımda hûri, durmaz dolanır,
Âbıhayat ile, gülü sulanır;
Gözümün önünde, kalmadı bulut:
(Nurdan olan Rahmet), nasıl bulanır...
Ayrı zannederdim, gözümde ışık,
Damarımda gezen, kana karışık;
İrâde bitince, söylüyor (Emre),
Duyanlar taşlasın; çünkü alışık.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:9.15
26.10.1953
Benden ayrılmıyor, bu can yoldaşım;
Gönlüm meyhânedir, içerim bâde,
Kanımdan yapılmış, mezeyle aşım.
Doldurup içerim, yürek: kadehim,
Her dem eksilmiyor, of ile âhım;
Affoldu suçlarım, mahmûr olunca,
Kendisine geçti, bütün günâhım.
Berâber olunca, kalmadı sitem,
İster medhetsinler, isterlerse zem;
Uçmak kapıları, açıldı bana,
Gül bahçesi oldu, yedi cehennem.
Dört yanımda hûri, durmaz dolanır,
Âbıhayat ile, gülü sulanır;
Gözümün önünde, kalmadı bulut:
(Nurdan olan Rahmet), nasıl bulanır...
Ayrı zannederdim, gözümde ışık,
Damarımda gezen, kana karışık;
İrâde bitince, söylüyor (Emre),
Duyanlar taşlasın; çünkü alışık.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:9.15
26.10.1953
Bâzâr-ı âlemdir: sanki bir mahşer...
İçinde dolanır, her gelen beşer;
Herkes sevdiğine, müşteri olmuş,
Kimi ihsân alır, kimisi de şer.
Tükenip bitmiyor, durmadan artar,
Gönüllerde vardır, terâzi, kantar;
Adedi bellisiz, üstünde mîzan,
Sâhip olan birdir, durmadan tartar.
Defteri, Mîzânı: gönlü, alanın,
(Kalem)i: gözüdür, me'mûr olanın;
Bu ne sırdır Yârab: beraber uğru; (1)
Yine sâhibidir, kefen çalanın.
Bir yandan suçluyu, tutar da döğer,
Hemi cezâ verir, hem dahî öğer,
İşine karışan, pişmân oluyor,
Bir dâhi göremenğ, bed! dersen eğer.
Onun için, (Emre), hep görür kemâl,
Nesine gerektir, haramla helâl...
(Gönlü) tahlîl etti, kendine verdi,
Bundan sonra sükût... hem de oldu lâl.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:10.10
(1) Uğru = hırsız.
2.11.1953
İçinde dolanır, her gelen beşer;
Herkes sevdiğine, müşteri olmuş,
Kimi ihsân alır, kimisi de şer.
Tükenip bitmiyor, durmadan artar,
Gönüllerde vardır, terâzi, kantar;
Adedi bellisiz, üstünde mîzan,
Sâhip olan birdir, durmadan tartar.
Defteri, Mîzânı: gönlü, alanın,
(Kalem)i: gözüdür, me'mûr olanın;
Bu ne sırdır Yârab: beraber uğru; (1)
Yine sâhibidir, kefen çalanın.
Bir yandan suçluyu, tutar da döğer,
Hemi cezâ verir, hem dahî öğer,
İşine karışan, pişmân oluyor,
Bir dâhi göremenğ, bed! dersen eğer.
Onun için, (Emre), hep görür kemâl,
Nesine gerektir, haramla helâl...
(Gönlü) tahlîl etti, kendine verdi,
Bundan sonra sükût... hem de oldu lâl.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:10.10
(1) Uğru = hırsız.
2.11.1953
Neden ağlar ah bu gönül?
Eğer gülse, açılır gül;
Kapıları harap gibi:
Edilmesi, zor, tenezzül.
İçindedir "hûri cinân",
Onu ister bütün cihan;
Zannederler: âhirette;
Bulmak için, lâzım: (İrfan).
Dilde dönen âhirette;
İçine girecek "göğde";
Bu dünyâda bulmıyanlar.
Boşboşuna düşer derde.
Burda yıkılsa duvarı,
Üryân eder, görür (Yâr)ı;
Canı - cana karıştırsa
Zerre kalmaz âhuzârı.
.............................. .......
.............................. .......
.............................. .......
.............................. .......
Zapteden : Neş'e Emre
Not: Bu doğuş da, yarım kalmıştır.
3.11.1953
Eğer gülse, açılır gül;
Kapıları harap gibi:
Edilmesi, zor, tenezzül.
İçindedir "hûri cinân",
Onu ister bütün cihan;
Zannederler: âhirette;
Bulmak için, lâzım: (İrfan).
Dilde dönen âhirette;
İçine girecek "göğde";
Bu dünyâda bulmıyanlar.
Boşboşuna düşer derde.
Burda yıkılsa duvarı,
Üryân eder, görür (Yâr)ı;
Canı - cana karıştırsa
Zerre kalmaz âhuzârı.
..............................
..............................
..............................
..............................
Zapteden : Neş'e Emre
Not: Bu doğuş da, yarım kalmıştır.
3.11.1953
(Bilen), hiç durmadan, eder imtihan,
Nazarından kaçmaz, hem iki cihan;
Mâden, nebat, hayat, onunla muhît,
Dolanır da gelir, merkezi: (İnsan).
Işığı âdemdir, her varlık fener,
Zıyâsı sâbittir; seyreden döner;
Pervâneden öğren, onun aşkını,
Seyrini anlamak, nekadar hüner...
Görünce, canını, eylemiş fedâ,
Ölür, ona bakıp, edince edâ;
Zannederiz: yanıp, hayatsız kalır,
Canından geçene, karışır Hudâ.
Tokanıp da yanmak, gider mi boşa? (1)
Sırrı, bilinmeden, gelir mi hoşa?
Bu muvakkat hayat, değil mi fânî?
Gönül! sen terkeyle, ebedî yaşa.
Ömrün yüzbin olsa, değil mi fânî?
Çok isim işittik; vücûdu hani?
Bâzıları diri; cevlân ediyor,
Onları görmeğe, bu benlik mâni' .
Kimi hayat bulmuş, kimisi helâk,
Onlar ile dolu, yer ile eflâk;
Çoğu haşrolmuştur, kirler içinde,
Tefekkür edenler, yaşıyorlar pâk.
Akıllar ermiyor, (Emre)! bu sırra,
Mümeyyiz önüdür, seyreyle, bura;
Her gelen, kapıdan, girip çıkıyor,
Sana da gelecek, mutlakaa sıra.
Canı kurtarmağa, lâzımdır (irfan);
Yedi başlı devdir, bu fânî cihan;
Merhameti yoktur, tutar, kemirir,
Elinden kurtulan, yüzbinde bir can.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 9.50
(1) Tokanmak = Dokunmak.
6.11.1953
Nazarından kaçmaz, hem iki cihan;
Mâden, nebat, hayat, onunla muhît,
Dolanır da gelir, merkezi: (İnsan).
Işığı âdemdir, her varlık fener,
Zıyâsı sâbittir; seyreden döner;
Pervâneden öğren, onun aşkını,
Seyrini anlamak, nekadar hüner...
Görünce, canını, eylemiş fedâ,
Ölür, ona bakıp, edince edâ;
Zannederiz: yanıp, hayatsız kalır,
Canından geçene, karışır Hudâ.
Tokanıp da yanmak, gider mi boşa? (1)
Sırrı, bilinmeden, gelir mi hoşa?
Bu muvakkat hayat, değil mi fânî?
Gönül! sen terkeyle, ebedî yaşa.
Ömrün yüzbin olsa, değil mi fânî?
Çok isim işittik; vücûdu hani?
Bâzıları diri; cevlân ediyor,
Onları görmeğe, bu benlik mâni' .
Kimi hayat bulmuş, kimisi helâk,
Onlar ile dolu, yer ile eflâk;
Çoğu haşrolmuştur, kirler içinde,
Tefekkür edenler, yaşıyorlar pâk.
Akıllar ermiyor, (Emre)! bu sırra,
Mümeyyiz önüdür, seyreyle, bura;
Her gelen, kapıdan, girip çıkıyor,
Sana da gelecek, mutlakaa sıra.
Canı kurtarmağa, lâzımdır (irfan);
Yedi başlı devdir, bu fânî cihan;
Merhameti yoktur, tutar, kemirir,
Elinden kurtulan, yüzbinde bir can.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 9.50
(1) Tokanmak = Dokunmak.
6.11.1953