Kitap: 2 SAYI: 111 - 120
Bu dünyaya eyle, ey canım, nazar:
Hayat ile dolu; sonu da mezar;
Herkes bir hevese, düşmüş, geziyor,
Gözünü açanlar, eder intizar. (1)
Diri hangisidir, ölü hangisi?
Diken hangisidir, gülü hangisi?
Damlası, çeşitli elvan gösterir,
Katra hangisidir, gölü hangisi?
Deryadan ayrılıp, durmaz gezerler,
Toprağa karışıp, hayat özerler; (2)
Denizler, durmadan, dalgalanıyor
Kendi içlerinde, daim yüzerler.
Bu hâl gözönünde; gine bilinmez,
Ferhad dağı gibi, zordur, delinmez;
Bakan, gören kendi; gayrisi yoktur,
İdrâk eylemeden, gamdır, gülünmez.
Bütün milletleri, etmiş istilâ,
Kendinden kendine, diyor: esselâ!
Diyenden, duyandan, ayrı değildir,
Sonu ile önü, böyledir hâlâ.
Hepisi bir vücut; değildir ayrı,
Toprağa bakılsa: var mıdır gayrı?
Önü ile ardı, yokluk değil mi?
Cümlesini muhît, değil mi Tanrı?
Dillerden söyliyen, gözlerden gören,
Bu kitabı açıp, bir dahi düren,
Söyliyen kendidir, dinliyen kendi,
İşiten kulağa, durmaz der: öğren!
(Kitâb-ı kâinat): âşık sıfâtı,
Severek okuyan, bilmez vefâtı;
(Emre) okuyunca, tebdîl eyledi
Aşka, muhabbete; bilmez afatı.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 9.30
(1) Hakikatı anlıyan, ölümden korkmaz, onu bekler. (Sâdıksanız, ölümü temennî ediniz - Bakara, 94) .
(2) Özemek = Su ile toprağı birbirine karıştırıp çamur hâline getirmek.
18.12.1952
Herkes bir hevese, düşmüş, geziyor,
Gözünü açanlar, eder intizar. (1)
Diri hangisidir, ölü hangisi?
Diken hangisidir, gülü hangisi?
Damlası, çeşitli elvan gösterir,
Katra hangisidir, gölü hangisi?
Deryadan ayrılıp, durmaz gezerler,
Toprağa karışıp, hayat özerler; (2)
Denizler, durmadan, dalgalanıyor
Kendi içlerinde, daim yüzerler.
Bu hâl gözönünde; gine bilinmez,
Ferhad dağı gibi, zordur, delinmez;
Bakan, gören kendi; gayrisi yoktur,
İdrâk eylemeden, gamdır, gülünmez.
Bütün milletleri, etmiş istilâ,
Kendinden kendine, diyor: esselâ!
Diyenden, duyandan, ayrı değildir,
Sonu ile önü, böyledir hâlâ.
Hepisi bir vücut; değildir ayrı,
Toprağa bakılsa: var mıdır gayrı?
Önü ile ardı, yokluk değil mi?
Cümlesini muhît, değil mi Tanrı?
Dillerden söyliyen, gözlerden gören,
Bu kitabı açıp, bir dahi düren,
Söyliyen kendidir, dinliyen kendi,
İşiten kulağa, durmaz der: öğren!
(Kitâb-ı kâinat): âşık sıfâtı,
Severek okuyan, bilmez vefâtı;
(Emre) okuyunca, tebdîl eyledi
Aşka, muhabbete; bilmez afatı.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 9.30
(1) Hakikatı anlıyan, ölümden korkmaz, onu bekler. (Sâdıksanız, ölümü temennî ediniz - Bakara, 94) .
(2) Özemek = Su ile toprağı birbirine karıştırıp çamur hâline getirmek.
18.12.1952
Ninni deyim de, sen, bebeğim, uyu! (1)
Rahat eyliyenin, halîmdir huyu;
(Asıl azmaz, bal da, kokmaz) diyorlar:
Tohum tâkîbeder, anadan soyu.
Toprak üzerinde, biter her çiçek,
Mutlaka istiyor, bir elden emek;
Tabîat kanûnu, dâimî böyle;
Kullarına emir, eylemiş Felek.
Kimi açık biter, kimi de koyu,
Hizmet eden, verir, köküne suyu;
Bir zaman saksıda, saklanır tohum,
Ben ninni deyim de, dinle de uyu!
Uyanmadan evvel, bir göz açılmaz,
İçinden çıkılmaz, görüp kaçılmaz;
Güneş etrafında, döner bu Küre,
Devretmeden evvel, nûru saçılmaz.
Uyu, uyan, gülsün, senin yüzlerin,
Görenlere gıdâ, versin gözlerin,
İki kelimeden, başka konuşmaz,
Zaman gelir, neş'e, saçar sözlerin.
Senin bakışında, esrâr gizlidir,
Bilip anlaşılmaz, her var gizlidir,
Fettâne güzlerin, şimdi uyusun,
Muhabbet güneşi, doğar, gizlidir.
Dilinde saklanır, inci ve mercan,
Senden yürümüştür, bu âleme can;
(Emre) durmaz döker, anlatmak için,
Hayat çeşmesinden, akıtır lisan.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:10
(1) Bu doğuş, Emre, torunu Taptık Temel'e ninni söylerken doğmuştur.
19.12.1952
Rahat eyliyenin, halîmdir huyu;
(Asıl azmaz, bal da, kokmaz) diyorlar:
Tohum tâkîbeder, anadan soyu.
Toprak üzerinde, biter her çiçek,
Mutlaka istiyor, bir elden emek;
Tabîat kanûnu, dâimî böyle;
Kullarına emir, eylemiş Felek.
Kimi açık biter, kimi de koyu,
Hizmet eden, verir, köküne suyu;
Bir zaman saksıda, saklanır tohum,
Ben ninni deyim de, dinle de uyu!
Uyanmadan evvel, bir göz açılmaz,
İçinden çıkılmaz, görüp kaçılmaz;
Güneş etrafında, döner bu Küre,
Devretmeden evvel, nûru saçılmaz.
Uyu, uyan, gülsün, senin yüzlerin,
Görenlere gıdâ, versin gözlerin,
İki kelimeden, başka konuşmaz,
Zaman gelir, neş'e, saçar sözlerin.
Senin bakışında, esrâr gizlidir,
Bilip anlaşılmaz, her var gizlidir,
Fettâne güzlerin, şimdi uyusun,
Muhabbet güneşi, doğar, gizlidir.
Dilinde saklanır, inci ve mercan,
Senden yürümüştür, bu âleme can;
(Emre) durmaz döker, anlatmak için,
Hayat çeşmesinden, akıtır lisan.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:10
(1) Bu doğuş, Emre, torunu Taptık Temel'e ninni söylerken doğmuştur.
19.12.1952
Hayat bir aynadır: gülersen, güler,
Seyret, nasıl açmış, sallanır güller...
Ateşten geçerse, sükût ediyor,
Misâl: mangaldaki, uyuyan küller.
İkisi de ferah; bunlar gam tutmaz.
Gamı unutmuşlar, zevki unutmaz;
Genç iken sevdâya, tutulmuş gönlüm,
Bu aşkın ateşi, yakar, uyutmaz.
O Yâr gelir ise, gözgöze karşı,
Tekrar tâzeliyor, gelip ataşı;
Dünya bilginleri, nasîhat etse,
Neyleyim, çekemem o aşktan başı.
Tavsiye ederler: îmânı, dîni,
Durmadan yakıyor, kaşları beni;
Farz ve sünnet ile, kim tehdîd eder
(Kara kamyon) ile Dosta gideni?
Bildirmek isterim, kimse anlamaz:
(Elfakru...) diyene, farz mıdır Hicaz?
Secdesiz, rükûsuz, târîf edilmiş,
Dâim kılıyorlar, (Mevtâ)ya namaz.
Canı olmıyanlar, bilir mi Sünnet?
Hiç inkâr edilmez, doludur hikmet;
Sultan kapısında, çalışanlara
Görünmez, bilinmez, verilir ücret.
Seni aldatmasın, (Emre)! bir hayâl:
İstîlâ eyledi, gördüğün Cemâl;
Seyrederek çektin, birçok emekler,
Doya doya seyret, olmuştur helâl.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 12.15
19.12.1952
Seyret, nasıl açmış, sallanır güller...
Ateşten geçerse, sükût ediyor,
Misâl: mangaldaki, uyuyan küller.
İkisi de ferah; bunlar gam tutmaz.
Gamı unutmuşlar, zevki unutmaz;
Genç iken sevdâya, tutulmuş gönlüm,
Bu aşkın ateşi, yakar, uyutmaz.
O Yâr gelir ise, gözgöze karşı,
Tekrar tâzeliyor, gelip ataşı;
Dünya bilginleri, nasîhat etse,
Neyleyim, çekemem o aşktan başı.
Tavsiye ederler: îmânı, dîni,
Durmadan yakıyor, kaşları beni;
Farz ve sünnet ile, kim tehdîd eder
(Kara kamyon) ile Dosta gideni?
Bildirmek isterim, kimse anlamaz:
(Elfakru...) diyene, farz mıdır Hicaz?
Secdesiz, rükûsuz, târîf edilmiş,
Dâim kılıyorlar, (Mevtâ)ya namaz.
Canı olmıyanlar, bilir mi Sünnet?
Hiç inkâr edilmez, doludur hikmet;
Sultan kapısında, çalışanlara
Görünmez, bilinmez, verilir ücret.
Seni aldatmasın, (Emre)! bir hayâl:
İstîlâ eyledi, gördüğün Cemâl;
Seyrederek çektin, birçok emekler,
Doya doya seyret, olmuştur helâl.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat: 12.15
19.12.1952
Birgün açılacak, bülbül kafesi,
Dostun bahçesinde, alır nefesi;
Varlık kulağıyla, duyan bulunmaz,
Gönül bahçesinde ötecek sesi.
Feryadı, figanı; o güller için,
Bahçe hazır olmuş, bülbüller için;
Muhabbet ateşi, yanar, birikir,
Gönül ocakları, o küller için.
Kapısı açılır, yerine kaçar,
Orada öter de, neş'eler saçar;
Elinde değildir, hapis olduğu,
İçinde duruyor, neylesin, nâçâr...
Sıkıntı çektiği: dilin cezâsı;
Hapis edilmiştir; değildir âsî;
Durmaz bu (Emre)den feryâd ediyor,
Kendisini yakan: Dilber hevesi.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 18.10
19.12.1952
Dostun bahçesinde, alır nefesi;
Varlık kulağıyla, duyan bulunmaz,
Gönül bahçesinde ötecek sesi.
Feryadı, figanı; o güller için,
Bahçe hazır olmuş, bülbüller için;
Muhabbet ateşi, yanar, birikir,
Gönül ocakları, o küller için.
Kapısı açılır, yerine kaçar,
Orada öter de, neş'eler saçar;
Elinde değildir, hapis olduğu,
İçinde duruyor, neylesin, nâçâr...
Sıkıntı çektiği: dilin cezâsı;
Hapis edilmiştir; değildir âsî;
Durmaz bu (Emre)den feryâd ediyor,
Kendisini yakan: Dilber hevesi.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 18.10
19.12.1952
Kara kaşlarındır, belimi büken,
Gözümün yaşını, yerlere döken;
Yüzünde nişânı, (Dost)u görenin,
Hayrân olup senin, derdini çeken,
Yüzüne baktıkça, olurum mahmur,
Ayrılsam, gözlerin, kalbimde durur;
Acep güneş midir, acep ay mıdır:
Gönlüm kararırsa, ışığı vurur.
Senin gülüşlerin, hayâtım benim,
Uzaklaşsan, kalmaz, rahatım benim;
Resmin gözlerime, çekilmiş durur,
Her yerde görürüm: sıfâtım benim.
Aklımdan çıkarsan, lâl olur dilim,
Gözümden çıkarsan, kuvvetim kalmaz,
Dünya altun olsa, tutar mı elim...
(Emre)yi sırrına, eyledin vâkıf,
Dilini emrine, edince vakıf;
Gözünü yüzünden, ayıramıyor,
Eğer ayırırsan, olmaz mı hayıf?..
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat: 10.15
21.12.1952
Gözümün yaşını, yerlere döken;
Yüzünde nişânı, (Dost)u görenin,
Hayrân olup senin, derdini çeken,
Yüzüne baktıkça, olurum mahmur,
Ayrılsam, gözlerin, kalbimde durur;
Acep güneş midir, acep ay mıdır:
Gönlüm kararırsa, ışığı vurur.
Senin gülüşlerin, hayâtım benim,
Uzaklaşsan, kalmaz, rahatım benim;
Resmin gözlerime, çekilmiş durur,
Her yerde görürüm: sıfâtım benim.
Aklımdan çıkarsan, lâl olur dilim,
Gözümden çıkarsan, kuvvetim kalmaz,
Dünya altun olsa, tutar mı elim...
(Emre)yi sırrına, eyledin vâkıf,
Dilini emrine, edince vakıf;
Gözünü yüzünden, ayıramıyor,
Eğer ayırırsan, olmaz mı hayıf?..
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat: 10.15
21.12.1952
Sevdiğim! Senindir, şekil ve şimâl, (1)
Kimi (Celâl) görür, kimi de (Cemâl),
Senin hikmetinden, olunmaz suâl,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Kimi çirkin görür, kimi de güzel,
Aşkına düşenler, can verir, bedel;
Yüzüyün perdesi: arzû ve emel, (2)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Bir aynasın, görür, içine düşen,
Sana vâkıf olur, aşkınla pişen,
Birdahi ayrılmaz, değip bitişen,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Ne kadar sır vardır, verdiğin gözde,
(İsm-i Âzam) gizli, dinlenen sözde,
Yüzüyün perdesi, visâldir közde, (3)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Seni seyredene, dâim ayânsın,
Seni dinleyenle, hem de duyansın,
Gaflette olanı, istenğ: uyansın, (4)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Acep bozulur mu, esrârın senin?
Kimlere bilinir, her vârın senin?
Sana karşı durur, Dildârın senin,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Târif eyliyemez, hesapla kitap,
Yanmadan açılmaz, yüzünden nikap, (5)
(Emre)! bütün sözden, var da hisse kap,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Adana - Mersin treninde Saat: 11.30 'da doğmuştur.
(1) Şekil ve şemâil.
(2) Senin yüzünün perdesi.
(3) Senin yüzünün.
(4) İstenğ = istersin.
(5) Senin yüzünden.
22.12.1952
Kimi (Celâl) görür, kimi de (Cemâl),
Senin hikmetinden, olunmaz suâl,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Kimi çirkin görür, kimi de güzel,
Aşkına düşenler, can verir, bedel;
Yüzüyün perdesi: arzû ve emel, (2)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Bir aynasın, görür, içine düşen,
Sana vâkıf olur, aşkınla pişen,
Birdahi ayrılmaz, değip bitişen,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Ne kadar sır vardır, verdiğin gözde,
(İsm-i Âzam) gizli, dinlenen sözde,
Yüzüyün perdesi, visâldir közde, (3)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Seni seyredene, dâim ayânsın,
Seni dinleyenle, hem de duyansın,
Gaflette olanı, istenğ: uyansın, (4)
Esrar kapıları, açılmayınca.
Acep bozulur mu, esrârın senin?
Kimlere bilinir, her vârın senin?
Sana karşı durur, Dildârın senin,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Târif eyliyemez, hesapla kitap,
Yanmadan açılmaz, yüzünden nikap, (5)
(Emre)! bütün sözden, var da hisse kap,
Esrar kapıları, açılmayınca.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Adana - Mersin treninde Saat: 11.30 'da doğmuştur.
(1) Şekil ve şemâil.
(2) Senin yüzünün perdesi.
(3) Senin yüzünün.
(4) İstenğ = istersin.
(5) Senin yüzünden.
22.12.1952
Yârab, bu kulların, bilmiyor, nâçâr...
Hangi anahtarın, kilidi açar?
(Cemâl)in zıyâsı, sarmış dünyayı,
Gaflet uykusundan, geriye kaçar.
Kimsenin suçu yok, Sensin sebebi;
Böyle bir ilmin var: yoktur mektebi;
Yazısı, satırı, kalbde, diyorsun,
Her gözden gizlersin, o mürekkebi.
Fitnelik eyleme: onlara bildir!
Sırrı söyliyenin, kalemi: dildir;
Sonra (Emre) bozar, bütün sırrını... (1)
Hasret eylediğin, ayrı değildir.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Mersin - Adana treninde Saat: 11.40 'da doğmuştur.
(1) Senin sırrını.
22.12.1952
Hangi anahtarın, kilidi açar?
(Cemâl)in zıyâsı, sarmış dünyayı,
Gaflet uykusundan, geriye kaçar.
Kimsenin suçu yok, Sensin sebebi;
Böyle bir ilmin var: yoktur mektebi;
Yazısı, satırı, kalbde, diyorsun,
Her gözden gizlersin, o mürekkebi.
Fitnelik eyleme: onlara bildir!
Sırrı söyliyenin, kalemi: dildir;
Sonra (Emre) bozar, bütün sırrını... (1)
Hasret eylediğin, ayrı değildir.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Mersin - Adana treninde Saat: 11.40 'da doğmuştur.
(1) Senin sırrını.
22.12.1952
Yaz gelir, açılır, yayla sümbülü,
Şehir bahçesinin, çeşitli gülü;
Garîbin yatağı, yeri olur mu...
Diyar diyar gezer, her dâim gönlü.
Tâmîr edilmiyen, vîrâna benzer,
Ateşi sönmiyen, külhana benzer;
Defîne arayan, ordan arasın,
Cevherden birikmiş, harmana benzer.
Yedi yılda çıkar, bir, iniltisi,
Bilene duyulur, her dâim sesi;
Kendine güvenen mağlûbolmuştur,
Gurûra sarfolmuş, onların hissi.
Harâbolmak, olmuş, âşıka nişan,
Onlar anlamazlar, şöhret ile şan;
Her kuvvet onlarda, hazîne olmuş,
Görüp anlamıyan, sanır perîşan.
İlimle tevâzu' , onların süsü,
Yokluktan yapılmış, onun kürsüsü;
Bilmiyenler: küfür, isyan zanneder,
Dâim (Celâl) olmuş, (Cemâl) örtüsü.
(Emre) tutup açtı, kalmadı kâfir,
Üstünde duranı, eyledi (Zâhir);
Gözleri açıklar, bakıp görüyor,
Ondan başka yoktur, (Evvel) ve (Âhir).
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat: 13
22.12.1952
Şehir bahçesinin, çeşitli gülü;
Garîbin yatağı, yeri olur mu...
Diyar diyar gezer, her dâim gönlü.
Tâmîr edilmiyen, vîrâna benzer,
Ateşi sönmiyen, külhana benzer;
Defîne arayan, ordan arasın,
Cevherden birikmiş, harmana benzer.
Yedi yılda çıkar, bir, iniltisi,
Bilene duyulur, her dâim sesi;
Kendine güvenen mağlûbolmuştur,
Gurûra sarfolmuş, onların hissi.
Harâbolmak, olmuş, âşıka nişan,
Onlar anlamazlar, şöhret ile şan;
Her kuvvet onlarda, hazîne olmuş,
Görüp anlamıyan, sanır perîşan.
İlimle tevâzu' , onların süsü,
Yokluktan yapılmış, onun kürsüsü;
Bilmiyenler: küfür, isyan zanneder,
Dâim (Celâl) olmuş, (Cemâl) örtüsü.
(Emre) tutup açtı, kalmadı kâfir,
Üstünde duranı, eyledi (Zâhir);
Gözleri açıklar, bakıp görüyor,
Ondan başka yoktur, (Evvel) ve (Âhir).
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat: 13
22.12.1952
Gönlümü eyledim, dertlere dükkân,
Gelen, gitmez oldu, yok mudur alan?
Nice saltanatlar, kurulmuş, geçmiş...
Şimdi baykuşların, eyledi mekân.
Teker teker durur, her dâim öter,
Eğer bülbül ötse, onlar der: yeter!
Tükenmedik ateş, koydun kalbime,
Durmadan yanarım, dumanı tüter.
İçi harâboldu, kaldı duvarı,
Ayakta durmaya, yok iktidârı;
Bülbüller yerine, viran kuşları,
Karşı karşı durup, ederler zârı.
Seni arayana, hedef miyim ben?
Başımdan ayağa, esef miyim ben?
Fakirler mi gelsin, acep beyler mi?
Geçmez akça mıyım, necef miyim ben?
Tercîh eyleyip de, sevince seni,
Tecrübe tahtası, eyledin beni;
Âleme giydirdin, sen beyaz bezden,
Kanlara boyayıp, verdin kefeni.
Gözlerim suyundan, durmaz yıkarım,
Ağardı mı diye, dâim bakarım;
Ne eskir ve ne de, rengini atar,
Gece, gündüz ateş olur, yakarım.
Acep kimden kaldı, bu bana mîras?
Eskimez, sağlamdır, cinsi gayet has;
Bilirim: kanûnun, kendine benzer,
Etmezsin kimseye, canım, iltimas.
(Emre) anlamıştır: yolun: buradan,
Bu geçidin suyu, dâim akar kan;
Şikâyet değildir, târif ediyor,
Soyunup girenler, alıyor ihsân.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 8.10
23.12.19
Gelen, gitmez oldu, yok mudur alan?
Nice saltanatlar, kurulmuş, geçmiş...
Şimdi baykuşların, eyledi mekân.
Teker teker durur, her dâim öter,
Eğer bülbül ötse, onlar der: yeter!
Tükenmedik ateş, koydun kalbime,
Durmadan yanarım, dumanı tüter.
İçi harâboldu, kaldı duvarı,
Ayakta durmaya, yok iktidârı;
Bülbüller yerine, viran kuşları,
Karşı karşı durup, ederler zârı.
Seni arayana, hedef miyim ben?
Başımdan ayağa, esef miyim ben?
Fakirler mi gelsin, acep beyler mi?
Geçmez akça mıyım, necef miyim ben?
Tercîh eyleyip de, sevince seni,
Tecrübe tahtası, eyledin beni;
Âleme giydirdin, sen beyaz bezden,
Kanlara boyayıp, verdin kefeni.
Gözlerim suyundan, durmaz yıkarım,
Ağardı mı diye, dâim bakarım;
Ne eskir ve ne de, rengini atar,
Gece, gündüz ateş olur, yakarım.
Acep kimden kaldı, bu bana mîras?
Eskimez, sağlamdır, cinsi gayet has;
Bilirim: kanûnun, kendine benzer,
Etmezsin kimseye, canım, iltimas.
(Emre) anlamıştır: yolun: buradan,
Bu geçidin suyu, dâim akar kan;
Şikâyet değildir, târif ediyor,
Soyunup girenler, alıyor ihsân.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 8.10
23.12.19
Deniz dalgasına, döndü bu gönlüm:
Bir dirilik gelir, arkadan ölüm;
Bâzı, diken olur, bâzı da gülüm,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bâzı, ceryân olur, zehirler çeker,
Bâzı zehir alır, eder has şeker;
Bir ânı bir âna, uymaz, devreder,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bâzı, yeryüzüne, döker gözyaşı,
Her dert çekenlerin, olur yoldaşı;
Bâzı, seyrân eder, Kürsüyle Arşı...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir dem gelir, olur, zerreden zelîl,
Hareket edene, arkadan, delîl...
Yaradılmışlardan, gayrisi değil...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir dem, gözönüne, çıkar, görünür,
Âdem derisine, girer, bürünür,
Hay gömleği giyer, yerde sürünür,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Birdem gelir, dönmez olur lisânım,
Balık gibi dilsiz olur, hayvanım;
Böyle devrettirdi, benim Rahmânım:
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir mekânım yoktur, her mekân benim,
Darda kalanlara, o imkân, benim;
Ebedî bozulmaz, bir erkân, benim;
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir damlayım, Deryâ, bitişik bana,
Akan ırmak olur, dolarım ona,
(Emre)nin devrânı, gelir mi sona...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat : 10
23.12.1952
Bir dirilik gelir, arkadan ölüm;
Bâzı, diken olur, bâzı da gülüm,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bâzı, ceryân olur, zehirler çeker,
Bâzı zehir alır, eder has şeker;
Bir ânı bir âna, uymaz, devreder,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bâzı, yeryüzüne, döker gözyaşı,
Her dert çekenlerin, olur yoldaşı;
Bâzı, seyrân eder, Kürsüyle Arşı...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir dem gelir, olur, zerreden zelîl,
Hareket edene, arkadan, delîl...
Yaradılmışlardan, gayrisi değil...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir dem, gözönüne, çıkar, görünür,
Âdem derisine, girer, bürünür,
Hay gömleği giyer, yerde sürünür,
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Birdem gelir, dönmez olur lisânım,
Balık gibi dilsiz olur, hayvanım;
Böyle devrettirdi, benim Rahmânım:
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir mekânım yoktur, her mekân benim,
Darda kalanlara, o imkân, benim;
Ebedî bozulmaz, bir erkân, benim;
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Bir damlayım, Deryâ, bitişik bana,
Akan ırmak olur, dolarım ona,
(Emre)nin devrânı, gelir mi sona...
Birbirini tutmaz, neyleyim, hâlim...
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat : 10
23.12.1952
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder