13 Temmuz 2017 Perşembe

Hz.İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap : 1        Sayı :    1131 - 1140

(Emre)! bunlar gibi sen de sıbyandın,
Bir anadan doğdun, hem de üryandın;
Nice devir geçtin, geldin âleme,
İkinci doğuşta tekrar uyandın.

Sakın gafil olup bir daha dalma,
Kervan gelir, geçer, uyuyup kalma;
Bu yolların geri dönüşü olmaz,
Issız bucaklara bakıp da dalma.

Sen giden kervana yürü de ulaş,
Arkana bak, nice dökülmüştür baş...
Yetiş, aslın seni çağırmış iken,
Geride kalana olur mu yoldaş...

Otuz iki sene çekmişken emek,
Kabul olmuş iken dilenen dilek,
Avara etmesin dört yanındaki
Elvan elvan açan sihirli çiçek.

(Kuttâ-ı tarik) tir gördüğün suret,
Gözlerini aç da ibretle seyret;
Eğer dalar isen kokularına,
Dışları görünür, bilinmez siyret.

Elini uzatan, olur avara,
Onlar hail olmuş, bırakmaz Yâr'a;
(Emre), nice canlar tutulmuş, bakar,
Hayal denen zalim o inkisara.





8.3.950


Hiç kimsenin uymaz içi dışına,
Acep bilen var mı, gelir başına?
Durmaz hesap eder her kul boşuna,
Kendini yaratan Hâlik var iken...

Bütün halimize kendisi muhtar,
Kulaktan duyar da gözlerden bakar...
Boşboşuna insan canından korkar,
Kendini yaratan Hâlik var iken...

İbret ile bakıp olmalı ferah,
Her kula düşmandır bu malla matah,
Yazılmış, görünmez bu bahtı siyah...
Kendini yaratan Hâlik var iken...

Herkesler okusa, durmadan korkar,
Ağlar gözlerinden kanlı yaş akar;
O satır görünmez, kim yazmış, bakar,
Kendini yaratan Hâlik var iken...

Bilenler, bilir de eylemez teşviş,
Kendine aittir görünmiyen iş,
Bir emre bağlıdır gelişle gidiş...
Kendini yaratan Hâlik var iken...

Seni aldatmasın verilen rütbe,
Okuyup yazdıysan, benzer mektebe;
Anlıyan, ediyor bilmeğe tövbe...
Kendini yaratan Hâlik var iken...

(Emre) anlamıştır, kendi çok âciz,
Bildiği noktadır, gerisi deniz.
Yaradan bakidir, varlığı biziz...
Kendini yaratan Hâlik var iken...





8.3.950


Görünürse kaşlarının arası,
İyi olur yüreğimin yarası;
Her dillerden denir, kimse bilemez,
Vuslat edenlere mahsus orası.

Kendisinden geçer oraya varan,
Görür görmez, olur Sultan Süleyman;
O yaranın bulunmuyor cerrahı,
Görünüşü, âşık olana derman.

Hep sakiler ordan alır şarabı,
İçenlere kalkar Dostun nikabı;
O bir cami, göçüp hiç harabolmaz,
Dost eliyle yapılmıştır mihrabı.

Hep yapılan, yıkılır da o durur,
Her âşıklar varıp tutarlar huzur;
İki rikât, kim kılsa orda namaz,
Günahı affolur, hiç kalmaz kusur.

Varır varmaz, orda kirini yıkar,
Günah defterini orada yakar;
Dünya gibi cife denilmemiştir,
Alınmadık koku orada kokar.

Her ne kadar tarif etsek biter mi?
Medhetmeğe bütün lisan yeter mi?
Her köşede öter Zümrüdüanka,
Bülbül kuşu onun gibi öter mi?

Daim söyler, dinliyemez her kulak,
Acı gelir bilmiyene (enelhak!)...
Neyliyelim, yarasaya gelir hoş,
Işığı olmıyan yer ona berrak.

Karanlığa uçar onun kanadı,
Işık görse kaçar ağzının tadı;
Birçokları binbir isim söyledi,
Hiçbirisi değildir onun adı.

Her zerreden durmaz eder tecelli,
Bakanların perde olur emeli,
Eğer (Emre) tarif etse âşikâr,
Görmiyenler ya yalan! der, ya deli!

Âdetidir, gafilin görmez gözü,
Süt almağa, sağmak ister öküzü,
İlim, ilim! diye durmaz sayıklar,
Birbirine uymaz özüyle sözü.

Ağzından çıkanı kulağı duymaz,
Küfür eder durup kılarken namaz;
Anadan kör doğan, ne kadar baksa,
Âşikâre ayı, günü bulamaz.

Otururken her yanına yaksak mum,
Biz görelim, görmekten olmuş mahrum;
Görmiyenler daima eder inkâr,
Âşikârken her yerde Hayyülkayyum.

(Emre) bilir, hiç kimseyi görmez hor,
Ümmî amma, bu yazıyı çok okur;
Söyleyip dinlemek ne kadar kolay,
İçi dışa uydurması gayet zor.





18.3.950


Bir taraftan yazar, bir yandan bozar,
Bu ne hikmet Yarab, okursan, kızar;
Öyle bir yaradır, cerrahı yoktur,
Şifa ister isen döner de azar.

Ağrısı acısı, kendi dermanı,
Devâ durur iken ister hicranı;
Buna tabip olan nasıl anlatsın...
Göz ile dinlenir onun lisanı.

Sevdiğine daim eder tekellüm,
Hayat durur iken istiyor ölüm;
Halini sorarsan sükût ediyor,
Dünyaya hâkimdir, görünür mazlum.

Akıllar ermedik, vardır halleri,
Etinen (1) deridir saklar Gaffar'ı;
Binbir yüzü vardır, birisi Hâdî;
Âşık (cemal) ister, neyler Kahhar'ı...

Sana yaklaşanlar neyler hicabı...
Sen vâdetmedin mi, kaldır nikabı;
Elinde fermanı, bekler kapıyı,
Diri Muhammetten aldık hitabı.

Terk eyledik dünya denen harabı,
Temizledik, içtik bizler şarabı;
Biz ilimle aşktan giydik libası,
(Mânâ) yı anlıyan, neyler sevabı...

Cenneti, Tûba'yı verdik sofuya,
Meyvasını yedik biz doya doya;
Hakikat güneşi canda doğunca,
Bir daha bakmayız yıldıza, aya.

Oradan kurtardı Halil İbrahim,
Tecelli edince bizlere Rahim;
Muhammede doğru açılınca yol,
Âşikâre oldu bilinmez ilim.

Akılsız, fikirsiz edilir tahsil,
Sadası candadır, söyliyemez dil;
Otuz üç senedir yüzüne bakar,
Bu kitabı sevdi fakir (İsmail).



(1) Et ile.


12.4.950


Küre, nice hale olmuş hâmile,
Zamanı gelmeden, gelir mi dile...
Ananın karnında görünmez çocuk,
Vakıtsız zuhura gelenler öle.

Ana yürür iken gezer beraber,
Zamanı gelince edemez siper;
Kimi çirkin doğar, kimisi dilber,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Nice haller tarif etmiştir âyât,
Şimdi muallâkta olur nakliyat,
Birçok âfât oldu arzla semâvât,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Görünmüyor amma, benzer şehire,
Nice varlık saklar, görünmez küre,
Kuluna meçhuldür, Yaradan göre,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Seyreden kulların dili tutulur,
Eğer tarif etse derhal lâl olur,
Göstermek istiyen, oluyor mazur,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Kulundan kuluna eyler cezayı,
Kurmuş iken, yıkar nice azâyı,
Gözü âmâ eder, verir kazayı,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Seyreyleyip gören, eyliyemez faş,
Her taraftan yağar, gösterirsek, taş,
Bizler seyirciyiz, kendisi nakkaş,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Kulu eli ile yapmıştır atom,
Atsa, helâk olur zalimle mazlum,
Yapanlara bu hal, değildir malûm,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

Her daim lutuftur, şükür bizlere,
Ateşinden gelmez bize bir zerre,
Kur'anda vadetti Hak, Peygambere,
Yaradandan başka kimseler bilmez.

(Emre) işitince olmuştur ferah,
Ahmetten deyince Hazreti Allah,
Kendisi sırrına kendisi âgâh,
Yaradandan başka kimseler bilmez.





12.4.950


Gördüğüm rüyayı yoran olur mu?
Geçirdiğim hali soran olur mu?
Senin gibi Cânân imar etmiştir,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Kulların yaptığı saray, yıkılır,
Muvakkat zamanda eseri kalır,
Toprak, verdiğini geriye alır,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Yaptığın sarayın kerpiçi Tûr'dan,
İçinin suvağı, görünen nurdan,
Halil, İsmaili eyledi kurban,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Rahman olur, eğer girerse beşer,
Giren, seyir eder: Kurulmuş mahşer,
Mobilyasını da bu güneş döşer,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Onun dört tarafı gül ile reyhan,
Daim hizmet eder nice yüzbin can;
Kendinden kendine bekler bahçıvan,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Letafet olarak açılır çiçek,
Bize vuslat için çekerler emek,
Herkeslere olmaz, kısmet, gözükmek,
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Kendi eli ile atılmış temel,
Uzanırsa yanar, hariçten bir el,
Görenler, canını veriyor bedel...
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Övdüğüm, değildir bağ ile bostan,
Ne cennet, ne huri, değildir vildan;
Duymak istiyene, övülen: insan...
Âşıkın yaptığı viran olur mu?

Kapısını bekler (İsmail Emre),
Orada yok olur hep göre göre,
Canından geçenler o eve gire...
Âşıkın yaptığı viran olur mu?





14.4.950


Kara gece kara kalmaz,
Elbet birgün atar şafak;
Bütün haller zeval bulur,
Anlıyanlar, etmez merak;

Her gecenin sonu: sabah;
Bekliyene gösterir Hak;
Büyük, küçük, birleştirir,
Sükût duran kara toprak;

Birgün gelir, hep tükenir
Hem verecek, hem alacak;
Kuvvet gider sahibine,
Ne el tutar, ne de ayak;

Uyan gözüm, sana sözüm
Etti lüzum, işit mutlak;
Giden geri, gelmez beri,
Bul cevheri, ibretle bak;

Gitsin gaflet, gelsin vahdet,
Bu ibadet ruha rezzak;
(Emre)! cismin, resmin, hasmın;
Unut, resmin sana tuzak.





25.4.950


Dilber! sendeki kaşlar,
Beni yakmıya başlar...
Yolunda feda olmuş,
Nice can ile başlar...

Anlıyor, kurban olan,
Hâline hayran olan,
Varlığından vazgeçip,
Soyunup üryan olan.

Seninle oluyor bir,
Kalmıyor başka tedbir;
Âşıkların istiyor,
Yüzünü aç da çevir.

Seni istiyen görsün,
Bekler, olmasın mahzun;
(Emre), bakıp görenler,
Delidir, eder düğün.





5.5.950


Bize ibret bu dünyanın her hâli,
Biz gideriz, burda kalır hep malı,
Beraberdir, uyanmazsak, vebâli,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Teslim olma, kendisine çevirir,
Bal gösterir, zehirlenmiş hap verir,
Tatlı gibi görünüyor her zehir,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Gafil olma, desteliyor yakanı,
Yüzlerine bulaştırır pis kanı,
Dünya, sevmez ibret ile bakanı,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Uyan da bak, belâsından geri dur,
Yakın olan, âdet budur, kudurur;
Suç işletir, yüzlerine berk vurur, (1)
Âdetidir, kendisine bend eder.

Yaklaşırsan, bulaştırır bed ahlâk,
Karanlıktır, görünüyor çok berrak,
Tutulduysan, o bırakmaz, sen bırak,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Bir dolaptır, teslim olmuş İblis'e,
Âdem yüzü ona olmuş elbise,
Bilmiyeni, durmaz boyar bir ise,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Teslim olma, seni koymaz o salim,
Eğer olsan her şeylere sen âlim;
Birçoğunu sever, eder hep yetim,
Âdetidir, kendisine bend eder.

Bilmiyene görünüyor Hak gibi,
Daim güler etmek için hep tâbi...
Malım! deme, nerde eski sahibi?
Âdetidir, kendisine bend eder.

Her mal bekler son zamanda haracı,
(Emre)! anla, benim! diyen, kiracı...
Konan kuşlar götürmüş mü ağacı...
Âdetidir, kendisine bend eder.



(1) Berk = Sert, sıkı, şiddetlice.


6.5.950


Ey Yaradan! bu ne hikmet...
Bütün âlem eder hizmet;
Birçokları eder isyan,
Döner, senden ister himmet.

Birçokları senden gafil,
Fakat senden ayrı değil,
Cirmi olsa bir karınca,
Eğer olsa büyük bir fil. (1)

Ayrılığıdır bir idrâk, (2)
Karışmıştır yerle eflâk;
Hayatları bütün sensin,
Çıkar isen, olurlar hâk.

Ayrı gösteren, bu beden...
Biz biliriz, Muhitsin sen,
Orta yerde kimseler yok,
Her tarafta sensin dönen.

Anlaşılmaz, bu bir ilim,
Seyreder bu hâle âlim;
Dilimden söyliyen sensin,
Bilmez oldum, bu (Emre) kim?

Ara yerde oldu gaip,
Bu hal, ona oldu nasip;
Sabredemez, dili söyler,
Anlamıyan, eder tâyip.



(1) Cüsseleri, ister, bir karınca kadar küçük, ister, bir fil kadar büyük olsun, mahlûkatın hiçbirisi senden ayrı değildir; daha doğrusu, sen onlardan ayrı değilsin onlar bunu bilmezler.
(2) Onları senden ayıran şey, idrâkleri, yani akıllarıdır.


11.5.950

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI Kitap: 2         SAYI:   551 -  560 Bu evin bitmez işi, Çalışsa da çok kişi; Dünyâları arasan, Bulunmaz ...