20 Ekim 2017 Cuma

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap: 2            SAYI:  421 -  430

Her yüzden görünür, bu ne esrardır...
Allara bürünür, çok hâli vardır; (1)
Bâzı, semâvâtı, cevlân ediyor,
Bâzı, topraklarda, sürünen Yârdır.

Nice gönülleri, durmaz dolaşır,
Hâli seyredilse, gözler kamaşır;
Giderse, ardından, kimse yetişmez,
İstediği yere, kendi ulaşır.

Suya benzer kandan, saraylar yapar,
Güneşten parlaktır, O, eder par par;
Yarattığı kullar, boşuboşuna,
-Bakıp da dirilmez- dünyâya tapar.

Uyanamıyorlar; bu nasıl gaflet...
Azrâil olandan, beklerler izzet;
İçine girene, derhâl bulaşır,
Kimse kurtulmuyor, devâsız illet.

Başına gelenin, koymaz aklına,
Âlimlerin ilmi, yetmez kılına;
Îdam sehpasına asılmış iken,
Cephesini dönmez, kendi hâline.

(Emre)! sen karışma, görüyor Rahman,
Zerreyi yaratıp, O veriyor can;
Anadan, babadan olan kardeşi,
Kokan cîfe için, ediyor düşman.

Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:13.35 


(1) Al = Hîle, aldatma. 

16.4.1955



Derdi olmıyanlar, derman bilir mi...
Hayattan geçenler, zaman bilir mi...
(Fâil-i Muhtâr)ı, seyir ederse,
Dâim Hakkı görür, Şeytan bilir mi...

Cansız olanlarda, kalır mı azap...
Bilir, nerden gelir, her vakıt hitap;
Nereye dönerse, orda görülür:
(Canlı İmam) ile, (Yıkılmaz Mihrap).

Kılar namazını, huzûru vardır,
Onu kabûl eden Gaffârı vardır;
Kılar kılmaz, biter fücûr, fuhşiyyât, (1)
Suçları örtücü Settârı vardır.

Yıkar, temiz eder, bırakmaz bir kir,
(Daha büyük olan), vardır bir zikir, (2)
Uyan gönül! yok ol, kalmasın varlık,
Yok olandan sormaz, günâhı Münkir.

Kendinden geçersen, Gaffârüzzünup,
-Güven dâim ona- eylemez mahcup;
(Küllü men aleyhâ fân)ı işitti,
Onun için, (Emre), hiç olmaz mağlûp.

Zapteden: Selim Akgül
Saat: 8.30 


(1) ve (2) (İnnessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker ve lezikrullahi ekber - âyet.) 

17.4.1955



Senden doğar, olur, başına zelber, (1)
Nereye gidersen, gelir berâber;
Bilen ağızlardan, neler söylemiş;
(Üç şey düşman olur, görünür dilber).

Öldüren zehirdir, tılısımlı tad,
İçinden çıkılmaz; verilir "evlât";
Böyle bitişiktir, ayrılık olmaz,
Biribirisinden, alıyor hayat.

Nice yol kesiyor, kazandığım "mal" ,
Aklımı, fikrimi, ediyor hammal;
İçinden geçilen, çok dar bir yoldur,
Hiç aslı olmadık böyle bir hayâl.

Sebebi Yaratan; tutturur amaç,
"Cennet-i Âlâ'da yetişen ağaç";
Halkederken verdin, bütün zerrâta,
(İyi olmaz derttir, bulunmaz ilâç.)

Biz senden soralım: Nedir devâsı?
Tazyikle yenilir, onun meyvası;
Âdem'e, Havvâ'ya, gönderen sensin,
Dönüp de söylersin, onlara: âsî.

Emir veren sensin, neylesin Şeytan...
Sebep olmasaydın, olur muydu can?
Gizlendin her şeye, edip işâret,
Bu hâl dâim döner, işlenir her ân.

Dilinden anlayan, bilir rumûzu,
İsyân etti ise, oldu bir kuzu;
Elini her hâlden, çekince (Emre),
Deryâ gibi, dâim, saklar bu tuzu.

Zapteden: Ekrem Özhatay.
Saat:14.00

Not: Bu doğuş, Emre, torunu İsmâili kucağında uyuturken doğmuştur. 


(1) Zelber = Manda arabasına koşulan hayvanların boyunduruklarının iki tarafına sokulan sopalara denir. 

18.4.1955



Beni meftûn etti, elâ gözlerin,
Canı unutturdu, tatlı sözlerin;
Ciğerimi çatır çatır yakıyor
Muhabbetten tahsîl olan közlerin.

Nerelere gitti, bu iki cihan?
Yansa, unutturur, bakışın her ân;
Sevgilerin, acep, senin, sel midir?
Her yanımı sardı, sanki bir tûfan.

Sevdâ mıdır, aşk mı, yoksa, muhabbet?
Gelip de bulaştı, gönlüme illet;
Başımdan aşağı, yine garkoldum,
Gemi inşâ eden Nûh, alsın ibret.

Onu meşgul eden, dünyâ suyuydu,
Âdeme verilen, Mevlâ huyuydu;
(Gemi)ye binince, görürdü güneş,
Beni hapseyleyen, Yûsuf Kuyuydu.

Gözümü bağladı, iki dudağa,
Gönlümü döndürdü, dönen yanağa;
Derilerim değil, canım gerildi,
Mesîh Îsâ gibi, canlı çarmağa. (1)

Tecellî fışkırır, gözümden, (hayâ),
Vücûdum var imiş benim de gûyâ...
Can, günde bin kerre, ölür, dirilir,
Gelsin de seyretsin, Hazreti Yahyâ.

Bâzı, gelir sarar deryâ-yı hasret,
Âdem, Havvâ gibi, ederim hayret;
Gökyüzünde melek gözyaşı döker,
Dosta kavuşmaya, ederim gayret.

Bâzı, âşık olur, bâzı da Mâşuk,
Birbirine bu hâl, dâim karışık;
İsteyen gözlerden, gaflet giderse,
Hâl, karanlık değil, dâimâ ışık.

Bu hâl ile vardı, Mevlâya, Mûsâ,
Aşk ile yürüdü, (Diyö)ye, Îsâ; (2)
Cânânı gören kuş, (Zümrüt) kuşudur,
(Emre)! nasıl baksın, görmez, yarasa.

Gözü âmâ olur, onu görünce,
Öyle verilmiştir, karanlık gece;
Benim gibi ümmî, nasıl okusun?
Harfi öğrenmiyen, edemez hece.

Zapteden: Selim Akgül.
Saat:15.40 


(1) Çarmak = Çarmıh.
(2) Diyö = Allah. 

23.4.1955



Gönül! senin midir, bu mülk ile mal?
Ediyorum sana, şimdiden suâl;
Aldatmasın sakın, seni bu hayâl,
Et ile derisiz makam ara, bul!

(Beden benim) dersen, gaayet zayıfsın,
Eğer uyanmazsan, hem de hayıfsın,
Gözünü açarsan, rûhu latîfsin;
Elindedir, çırpın, şimdi halâs ol.

Kullandığın beden, tuzak değildir,
Ebedî kalacak, bir hak değildir;
Bu yol, senden sana; uzak değildir,
Bir karıştan azdır, aradığın yol.

Anla: katracıksın; aslın var: Umman;
Düşün, sen derdine, ara, bul derman;
Güvendiğin varlık, hepisi bir ân;
Damlandan vazgeç de, deryâlara dol.

Kimdir (Dört Unsur)dan, bedeni düzen?
İlik ile kandan, topraktan süzen?
İçine oturup, berâber gezen?
Gece gündüz düşün; böyle eder kul.

Bir zaman genç idin, ederdin tuğyan,
Delikanlı idin, bilmezdin ziyan;
Yollar yaklaşmıştır, gafletten uyan,
Bülbül misâl olsun, sararıp da sol.

Acep bilir misin, nasıldır varlık?
Akıl gözü görmez, gaayet karanlık;
Evveli, âhiri, âşıka açık;
Bozulmaz kaanundur, böyledir usûl.

Onlar âh edince, semâ yarılır,
(Hablülmetîn) derler, varır, sarılır;
Zaman mekân kalmaz, sana varılır;
Gidip almışlardır, ateşlerden kol.

Her dâim görürler, (Gelip Giden)i,
Düşünmez olmuşlar, kirli bedeni;
Elbise bilirler, verilen teni,
Soyunup atarlar, sanırlar bir çul.

Çabuk çıkarırlar, çünkü dar değil,
Ebedî arkadaş, hem de var değil,
Sudan dokunmuştur, erir, kar değil,
Toprağa serilen, olur mu makbûl?

(Emre)! bütün varlık, şifâsız illet,
Aramış, bulmamış, her gelen millet;
Sana verilmiştir, bildin, emânet,
Çabuk, sâhibine, teslîm et, kurtul.

Zapteden: Neş'e Emre. Evci Köyü:
Saat:9.20 




5.5.1954



Akıl ermez oldu, ahvâlimize,
Düştük, gaaibolduk, biz bir denize,
Çeşitli görünür, hâlimiz, göze,
Güneşe benzeyen, günâhımız var.

Sözlerimiz, oldu, kuşların dili,
Anlamayan, desin, isterse, deli!
Âşıkların, olmaz, başka emeli,
Hiçbir şeye uymaz, iştahımız var.

Gizli sırlar bize, oldu âşikâr,
Gördük, îmân ettik, kalmadı inkâr,
Fânî olan, bilmez, zarar ile kâr,
Tamuda ağarmış, siyâhımız var.

Bâzı, gökyüzüne, bakar gezeriz,
Îsâdan, Ahmedden, bizler bulduk iz,
Katramızı aldı, garketti deniz,
Bilinmez ellerde, seyyahımız var.

Gezdiğimiz yerin, yokuşu yok, düz,
Varsa, seyrân eder, kapalı her göz,
Çünkü gece yoktur, dâimâ gündüz,
Karanlık olmayan sabâhımız var.

Biz bir meddah olduk, ederiz senâ,
Öyle bir (Nokta)dır, gelmez lisâna,
Kendisi Mâşuktur, âşık insana;
Geriye dönmeyen (Essah)ımız var.

Bir ateştir, düştük, orada yandık,
Kül, bir renktir, ona baktık, boyandık,
Ölüm uykusundan, şükür, uyandık,
Zindan kafesinden, felâhımız var.

Hiç ölüm kalmadı, eyledi diri,
Bilinmedik sırdan, verdi haberi;
Bizi mahkûm etmez, et ile deri,
(Bana gelin!) diyen, Allahımız var.

Dost oldu âlemler, kalmadı düşman,
Cümlesiyle olduk, sevince, bir can;
(Rahmânürrahîm)dir, Yaratan Rahman;
(Emre)! Muhabbetten, silâhımız var.

Zapteden: Neş'e Emre.
Evci Köyü, Saat:16.10 




5.5.1955



Dertli başım, dertli başım!
Zehir oldu benim aşım;
Bülbül ile gezer iken,
Şimdi derd, oldu yoldaşım.

Ayrılmıyor gece, gündüz,
Derttir konuştuklarım söz;
Yürüdüğüm, çok dolaşık,
Evvelce gezdiğim yol, düz.

Yok mu Yârab! bana sâhip?
Hâllerim, oldu acâip;
Eşe dosta, gülmek düştü,
Bana ağlamak mı nasip?

Hayat boyu, dert çekerim,
Kalbimden kanlar dökerim;
Korkarım ki dert çoğalır:
Gözümden yere ekerim.

Yine gam olur, mahsûlüm,
Lûtuf iken, olur zulüm;
Benden bana devrân eder,
Kimselere olmaz mâlûm.

Derd ile gam benden doğar,
Çoğalır da göğe ağar;
Sığınacak yer bulmadım,
Dönüp de başıma yağar.

Acep kimdendir imdâdım?
Hep acıdır ağız tadım;
Bir (Gönül)e âşık oldum,
Onun içindir feryâdım.

Ciğerimi yaktı, tüter,
Söyünür de, yanar beter; (1)
Sinirlerim keman oldu,
Söyleyen dilimden öter.

Tûfân olmuştur, az değil,
Çekilecek muraz değil;
Yetmişiki makam çalar,
Kulun yaptığı saz değil.

Sesim duyulmaz âşikâr,
İşiten, edemez inkâr;
Can verdim de bunu aldım,
Geldi, buldu böyle bir kâr.

Sen söz verdin (Emre)! dayan,
Bu ateşe dokandın, yan;
Uyur isen kurtulmazsın,
Gaflet uykusundan uyan!

Zapteden: Neş'e Emre
Saat: 20.30 


(1) Söyünür = Söner. 

12.5.1955



Bir yandan yaparsın, bir yandan yıkar,
Yüreğin acımaz, döner de bakar;
Verdiğin dil: yılan; herkesi sokar;
Zehiri çeşitli, yalan dünyâsın,
Gelen, senden geçer; kalan dünyâsın!

Sana kurbân olur, genç ile koca,
Sayısız âlimler, nice bin hoca...
Kendine çekersin, takarak kanca;
Zehiri çeşitli, yalan dünyâsın,
Gelen, senden geçer; kalan dünyâsın!

Kurtlara verirsin, nice bedeni...
Ulup, çürütürsün, gül gibi teni, (1)
Alıp uyutursun, gelip gideni;
Zehiri çeşitli, yalan dünyâsın,
Gelen, senden geçer; kalan dünyâsın!

Diriltip öldürmek, senin işindir,
Tatlı gülüşlerin: keskin dişindir;
Her gelen takılır, sırlı peşin, dir;
Zehiri çeşitli, yalan dünyâsın,
Gelen, senden geçer; kalan dünyâsın!

Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 3.15

Not: Doğuş yarım kalmıştır. 


(1) Ulmak = Çürümek. 

13.5.1955



Bu ne hâldir, mekân kurdun başıma,
Sel eyledin, gözlerimin yaşına;
Ayna ettim, gece gündüz bakarım
Sevdiğimin iki hilâl kaşına.

Ortasında nice sırlar mevcuttur...
Hiç durmadan fırlanıyor, sanki (Tûr);
Mekân kurmuş nice âşık, bekliyor,
Cümlesinin bir (Dilber)i oturur.

Bâzıları, baka baka lâl olmuş,
Canı, teni, o Güzele malolmuş:
Göz lezzeti, anlatılmaz kimseye,
Vücûdu yok ruh gıdâsı, bal olmuş.

Bir şaraptır, elden ele dolanır,
Seyredenin, göz dudağı sulanır;
Methetmeğe, kul kelâmı yetişmez,
Konuşanlar, kuş dilini kullanır.

Kimi Leylâ, kimi Mecnûn olmuşlar,
Kayıs gibi sararıp da solmuşlar;
Kendileri gaaibolmuş, Mâşukta,
(Emre)! seyret, o (Nokta)ya dolmuşlar.

Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:? 




13.5.1955



Akıl keşfedemez, Yârab! insanı,
Görmek isteyenin, dönmez lisânı;
Bu ne biçim bahçe, yetiştiriyor
İnsan nazarından, böyle fidanı?

Büyür, meyva verir, göz ışığından,
Döner, taksîm eder, kendisinden, can;
Aşısı, kalemi cismi lâtiftir,
(Emre)! herkesler yer, ederse îman. 




13.5.1955

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI Kitap: 2         SAYI:   551 -  560 Bu evin bitmez işi, Çalışsa da çok kişi; Dünyâları arasan, Bulunmaz ...