Kitap: 2 SAYI: 481 - 490
Gaaibettim, bende beni, dünyâ nedir, ukbâ nedir?
Bilmez oldum, hûri, gılman, Cennet nedir, Tûbâ nedir?
Ben karıştım bir yokluğa, gözüm görmez bir varlığı,
.............................. ..................saki nedir, hebâ nedir?
Bir ölümsüz ölüm buldum, bu can nedir, hayat nedir?
Sâhib olan, ben değilim, takdîr olan, kıymat nedir?
.............................. .............................. .........................
.............................. .............................. .........................
Zapteden: Rûşen Mirici
Saat:?
8.3.1956
Bilmez oldum, hûri, gılman, Cennet nedir, Tûbâ nedir?
Ben karıştım bir yokluğa, gözüm görmez bir varlığı,
..............................
Bir ölümsüz ölüm buldum, bu can nedir, hayat nedir?
Sâhib olan, ben değilim, takdîr olan, kıymat nedir?
..............................
..............................
Zapteden: Rûşen Mirici
Saat:?
8.3.1956
Her gelip geçenin yolu musun sen?
Nice hülya ile, dolu musun sen?
Küt gibi, bu nefse, olmuşsun tâbi' , (1)
Onun sultânısın, kulu musun sen?
Karşısında durup eğersin, boyun,
Sen bir arslan iken, eylemiş koyun:
Esir gömleğini, sana giydirmiş,
Kudretin var iken, uyan da soyun.
Nedâmet derdine, oldun giriftar,
Tabîbini bul da, sen seni kurtar;
Giydirdiği gömlek, ateşten kumaş,
Şimdi geniş gibi, nihâyeti dar.
Hiç haberin yoktur, yakıp da dağlar,
Hareket eyleyen kolunu bağlar;
İftihâr eyleyip, giyip kuşanan,
Onunla haşrolmuş, durmadan ağlar.
Şimdi güler ama, sonucu: hiddet;
Anla: sevdiğine, o eyler hasret;
Seni halkeyleyen Gaffârüzzünup,
Karşıda duruyor, var, iste medet.
Kalbinden görenden, O ayrı değil,
Gözlerini aç, bak, hiç durma gaafil;
Uyandırmak için, kulaklarına,
Eğer işitirsen, durmaz, döker dil.
Bilmek isteyene, vermiştir ilim,
Bir ismi (Semî')dir, bir ismi (Alîm);
Gönlünü, gözünü, O, var eyledi,
Yine tekrar Ona, al, eyle teslim.
Ondan başka varlık, hep sana düşman,
Seni yemek için bekliyor her ân;
Sevip karışmazsan, iyi bil (Emre)!
Birgün gelir, sen de olursun pişman.
Zapteden: Rûşen Mirici, Salih İnan.
Saat:20.35
(1) Birinci dörtlüğün üçüncü mısraı doğduktan sonra, çocuklar gürültü ettikleri için Emre kendine geliyor; dördüncü mısra, on dakîka sonra doğuyor.
16.3.1956
Nice hülya ile, dolu musun sen?
Küt gibi, bu nefse, olmuşsun tâbi' , (1)
Onun sultânısın, kulu musun sen?
Karşısında durup eğersin, boyun,
Sen bir arslan iken, eylemiş koyun:
Esir gömleğini, sana giydirmiş,
Kudretin var iken, uyan da soyun.
Nedâmet derdine, oldun giriftar,
Tabîbini bul da, sen seni kurtar;
Giydirdiği gömlek, ateşten kumaş,
Şimdi geniş gibi, nihâyeti dar.
Hiç haberin yoktur, yakıp da dağlar,
Hareket eyleyen kolunu bağlar;
İftihâr eyleyip, giyip kuşanan,
Onunla haşrolmuş, durmadan ağlar.
Şimdi güler ama, sonucu: hiddet;
Anla: sevdiğine, o eyler hasret;
Seni halkeyleyen Gaffârüzzünup,
Karşıda duruyor, var, iste medet.
Kalbinden görenden, O ayrı değil,
Gözlerini aç, bak, hiç durma gaafil;
Uyandırmak için, kulaklarına,
Eğer işitirsen, durmaz, döker dil.
Bilmek isteyene, vermiştir ilim,
Bir ismi (Semî')dir, bir ismi (Alîm);
Gönlünü, gözünü, O, var eyledi,
Yine tekrar Ona, al, eyle teslim.
Ondan başka varlık, hep sana düşman,
Seni yemek için bekliyor her ân;
Sevip karışmazsan, iyi bil (Emre)!
Birgün gelir, sen de olursun pişman.
Zapteden: Rûşen Mirici, Salih İnan.
Saat:20.35
(1) Birinci dörtlüğün üçüncü mısraı doğduktan sonra, çocuklar gürültü ettikleri için Emre kendine geliyor; dördüncü mısra, on dakîka sonra doğuyor.
16.3.1956
Tefekkür deryâsı, ne kadar büyük...
İçine dolanlar, o kadar küçük;
Orda mahvolmazsa, gücü mü yeter...
Damla götüremez, deniz, olur yük.
İbret ile baksan, sonu yok; umman...
Durmaz çalkalanır, dalgası, her ân,
Akıl dediğimiz, aciz zerresi;
Neden mahkûm olur, acebâ insan?
Feleklere baksan, yoktur nihâyet,
İdrâk edilir mi, büyük azamet...
İrfanla bakılsa, kudret görülür,
Acep neye benzer, küçücük ceset?
Bunca gelip geçen, nerede, hani?
Önüyle arkası bilinmez, fânî;
Eğer kendisine âşık olursan,
Bildirir sırları; gaayetle Ganî.
Sakın benim! deme; kendisi, bilen,
Yokluğa karışır, gidip de gelen;
Gelirken ağlıyor, giderken ağlar,
Bu gaddar dünyâda, var mıdır gülen?
Bir yanı haraptır, bir yanı îmâr,
Böyle eylemiştir, Yaradan, karâr;
Serâba benziyor, göze görünen,
Sırrını bilmeyen, bundan su arar.
Birçok doğmuş, batmış, nice bin ilim...
Büyüdükçe, koymaz, insanı sâlim;
Çeşitli afatlar, ondan doğuyor,
İçinde boğulur, çıkaran âlim.
Durmadan, oluyor, herşeyler tebdil,
Vârolup, oluyor, arkadan zâil;
(Emre), onun için, kendini gördü:
Bilenler içinde, kendisi câhil.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 18.48 - 19.08
8.3.1956
İçine dolanlar, o kadar küçük;
Orda mahvolmazsa, gücü mü yeter...
Damla götüremez, deniz, olur yük.
İbret ile baksan, sonu yok; umman...
Durmaz çalkalanır, dalgası, her ân,
Akıl dediğimiz, aciz zerresi;
Neden mahkûm olur, acebâ insan?
Feleklere baksan, yoktur nihâyet,
İdrâk edilir mi, büyük azamet...
İrfanla bakılsa, kudret görülür,
Acep neye benzer, küçücük ceset?
Bunca gelip geçen, nerede, hani?
Önüyle arkası bilinmez, fânî;
Eğer kendisine âşık olursan,
Bildirir sırları; gaayetle Ganî.
Sakın benim! deme; kendisi, bilen,
Yokluğa karışır, gidip de gelen;
Gelirken ağlıyor, giderken ağlar,
Bu gaddar dünyâda, var mıdır gülen?
Bir yanı haraptır, bir yanı îmâr,
Böyle eylemiştir, Yaradan, karâr;
Serâba benziyor, göze görünen,
Sırrını bilmeyen, bundan su arar.
Birçok doğmuş, batmış, nice bin ilim...
Büyüdükçe, koymaz, insanı sâlim;
Çeşitli afatlar, ondan doğuyor,
İçinde boğulur, çıkaran âlim.
Durmadan, oluyor, herşeyler tebdil,
Vârolup, oluyor, arkadan zâil;
(Emre), onun için, kendini gördü:
Bilenler içinde, kendisi câhil.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 18.48 - 19.08
8.3.1956
Sen beni yarattın, tek bir damladan.
Gıdâ ihsân ettin, orada, kandan;
Gözümü açtım ki her yanım zindan,
Dünyâya getirdin, eyledin ihsan.
Doğdum Âdem gibi, ben sâf olarak,
Her şeyi görürdüm, seninle berrak;
Bilince, ayrıldım gizli sırrından,
Hâli ile oldum, nâra müstahak.
İçimden söyledin: (Sözümü işit!),
Sana yollanmağa, gönderdin mürşit;
Nice arzu, emel, kesti yolumu,
Tılısımları var, çok çeşit çeşit.
Merhameti yoktur, bunlar çok zâlim,
Acep nice olur, bu benim hâlim?
Âdem ile Havvâ, söylenir rumuz,
Onlara mı benzer, acep misâlim?
Bildim: rûhum Îsâ, Meryem: bu beden;
Anlayınca doğdum, bu âleme ben;
Benim ile birdir, değil semâda,
Şükür, ihsân ettin, bilenlere sen.
Mânevî Ahmeddir, anladık, rehber,
O da senin ile, dâim, berâber;
Her varlığı muhit senin Zâtındır,
Her neyi seversen, verirsin haber.
Bana.......................... ......................
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:11.30
Not: Bu doğuş yarım kalmıştır.
12.3.1956
Gıdâ ihsân ettin, orada, kandan;
Gözümü açtım ki her yanım zindan,
Dünyâya getirdin, eyledin ihsan.
Doğdum Âdem gibi, ben sâf olarak,
Her şeyi görürdüm, seninle berrak;
Bilince, ayrıldım gizli sırrından,
Hâli ile oldum, nâra müstahak.
İçimden söyledin: (Sözümü işit!),
Sana yollanmağa, gönderdin mürşit;
Nice arzu, emel, kesti yolumu,
Tılısımları var, çok çeşit çeşit.
Merhameti yoktur, bunlar çok zâlim,
Acep nice olur, bu benim hâlim?
Âdem ile Havvâ, söylenir rumuz,
Onlara mı benzer, acep misâlim?
Bildim: rûhum Îsâ, Meryem: bu beden;
Anlayınca doğdum, bu âleme ben;
Benim ile birdir, değil semâda,
Şükür, ihsân ettin, bilenlere sen.
Mânevî Ahmeddir, anladık, rehber,
O da senin ile, dâim, berâber;
Her varlığı muhit senin Zâtındır,
Her neyi seversen, verirsin haber.
Bana..........................
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:11.30
Not: Bu doğuş yarım kalmıştır.
12.3.1956
Kolay halledilmez, nice mesele...
Her arzu edilen, geçer mi ele?
Âşikâr olursa, kopar velvele,
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Tanrının bir adı: (Settârül'uyûb),
Âdeti: kimseyi, eylemez mahcup;
Yeter ki, nefsine sen olma mağlûp,
(Külü hâlin yezûl); geçer dediler.
Güneşi kapıyor bâzı, bir bulut,
Benliğin, ardında, duruyor mâbut;
Yeter ki, sen seni, gel çabuk unut,
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Karanlık dururken, olur mu ışık?
Tanrısını sever, her dâim âşık;
Dâimâ mağlûptur, nefis, alışık;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Gönül! gözünü aç, dostunu tanı,
Kendine tabi' et, zâlim Şeytanı;
Ecelin gelirse, geçer zamânı;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
(Emre)! sen kurtul da aslına kavuş,
Sen devre anlama, değilsin bir kuş; (1)
Yüzünü seyreyle, çabuk, ol sarhoş;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Zapteden:Fuzûle Emre
Saat: 13.20
(1) Devre = Yanlış.
15.3.1956
Her arzu edilen, geçer mi ele?
Âşikâr olursa, kopar velvele,
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Tanrının bir adı: (Settârül'uyûb),
Âdeti: kimseyi, eylemez mahcup;
Yeter ki, nefsine sen olma mağlûp,
(Külü hâlin yezûl); geçer dediler.
Güneşi kapıyor bâzı, bir bulut,
Benliğin, ardında, duruyor mâbut;
Yeter ki, sen seni, gel çabuk unut,
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Karanlık dururken, olur mu ışık?
Tanrısını sever, her dâim âşık;
Dâimâ mağlûptur, nefis, alışık;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Gönül! gözünü aç, dostunu tanı,
Kendine tabi' et, zâlim Şeytanı;
Ecelin gelirse, geçer zamânı;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
(Emre)! sen kurtul da aslına kavuş,
Sen devre anlama, değilsin bir kuş; (1)
Yüzünü seyreyle, çabuk, ol sarhoş;
(Küllü hâlin yezûl); geçer dediler.
Zapteden:Fuzûle Emre
Saat: 13.20
(1) Devre = Yanlış.
15.3.1956
Yine akşam oldu, bu güneş batar,
Derdim tâzelendi, durmadan artar;
Bu uykusuz gözüm, bekler şafağı,
Bütün âlem zevkte; uzanır, yatar.
Uyku tutmaz oldu, iki gözlerim,
Sağa sola bakar, Yâri gözlerim;
Kendi lisânımı, dilim unuttu.
Kuşlar dili oldu, öter sözlerim.
Âğâh olmayanlar, duyar, anlamaz,
Kalbimin içinden çıkarken, avaz;
Mekânını kurdu, benim gönlüme,
Vâdetti Sevgilim, bir ân ayrılmaz.
Durmadan sığıyor, içimi, eli, (1)
Dilime karıştı, kendinin dili;
Aklıma fikrime, gelmedik bir hâl,
Görüp de sevince, etti tecellî.
Târîfi, sorsalar, değildir mümkün,
Meğer ki vermeli, kendisi izin;
Bütün damarıma, yaktığı ateş,
Durmaz şiddetlenir, bulmadı temkîn.
Maksadım yanmaktır, değildir cennet;
Neyleyim ki tuttu, beni bu illet;
Çâresi olsa da, açıp göstersem,
Taaccüp eyleyip, ederler hayret.
Gelip, irâdemi O aldı teslim,
Tutuldum, yanarım olamam sâlim;
Kara topraklara, O karıştırdı,
Ben, (Yok) ile yoğum, (Emre) değilim
Zapteden: Rûşen Mirici.
Saat:17.30
(1) Onun eli, durmadan içimi sığamaktadır.
15.3.1956
Derdim tâzelendi, durmadan artar;
Bu uykusuz gözüm, bekler şafağı,
Bütün âlem zevkte; uzanır, yatar.
Uyku tutmaz oldu, iki gözlerim,
Sağa sola bakar, Yâri gözlerim;
Kendi lisânımı, dilim unuttu.
Kuşlar dili oldu, öter sözlerim.
Âğâh olmayanlar, duyar, anlamaz,
Kalbimin içinden çıkarken, avaz;
Mekânını kurdu, benim gönlüme,
Vâdetti Sevgilim, bir ân ayrılmaz.
Durmadan sığıyor, içimi, eli, (1)
Dilime karıştı, kendinin dili;
Aklıma fikrime, gelmedik bir hâl,
Görüp de sevince, etti tecellî.
Târîfi, sorsalar, değildir mümkün,
Meğer ki vermeli, kendisi izin;
Bütün damarıma, yaktığı ateş,
Durmaz şiddetlenir, bulmadı temkîn.
Maksadım yanmaktır, değildir cennet;
Neyleyim ki tuttu, beni bu illet;
Çâresi olsa da, açıp göstersem,
Taaccüp eyleyip, ederler hayret.
Gelip, irâdemi O aldı teslim,
Tutuldum, yanarım olamam sâlim;
Kara topraklara, O karıştırdı,
Ben, (Yok) ile yoğum, (Emre) değilim
Zapteden: Rûşen Mirici.
Saat:17.30
(1) Onun eli, durmadan içimi sığamaktadır.
15.3.1956
Dayanılmaz bir ateştir, bu hasret...
Geldi, oldu, garib başa, bak, kısmet;
Zâlim felek, bana verdi her derdi,
Akıl ermez esrârına; ne hayret...
Ân sürmeden, değişiyor tecellî;
Gam eline atmak mıdır emeli?
Tâ ezelden kabûl ettim, dönemem,
Ben ölmeden, seve seve, eceli.
Her taraftan, hücûm eder dertle gam,
Alışkındır, karşılıyor her âzâm;
Bütün âlem, devâ ister derdine,
.............................. ......................
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:21.00
Not: Bu doğuş yarım kalmıştır.
20.3.1956
Geldi, oldu, garib başa, bak, kısmet;
Zâlim felek, bana verdi her derdi,
Akıl ermez esrârına; ne hayret...
Ân sürmeden, değişiyor tecellî;
Gam eline atmak mıdır emeli?
Tâ ezelden kabûl ettim, dönemem,
Ben ölmeden, seve seve, eceli.
Her taraftan, hücûm eder dertle gam,
Alışkındır, karşılıyor her âzâm;
Bütün âlem, devâ ister derdine,
..............................
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:21.00
Not: Bu doğuş yarım kalmıştır.
20.3.1956
Gülüşü zehirli, yalan dünyâsın!
Canlar parçalayan, kaplan dünyâsın!
Gül bahçesi gibi, bâzı açılınğ, (1)
Sonbaharlar gibi, solan dünyâsın!
Elin, ayağın yok, yerde sürününğ (2),
Zâlim canavarsın, tatlı görününğ (3),
Târih kitabında, söylenir ünün:
Doğurup da yutan, yılan dünyâsın.
Güzel görünürsün, insan gözüne,
Emânet gülersin, onun yüzüne, (4)
Ateş doldurursun, dönüp, özüne,
Öylece canları alan dünyâsın.
Her gelenler, sana konup göçerler,
Zehirli şerbetten, alıp içerler,
Esrarlı yüzüne, bakıp geçerler,
Yine sen ebedî kalan dünyâsın.
Bilmiyenler, senden, sadâkat arar,
Biribirisinden, bilgiyi sorar,
Senin hiçbir hâlin, tutar mı karar...
Boşalıp da tekrar dolan dünyâsın.
Îmâr ederler ya, sonucun harap...
Dostu göstermeğe, olursun hicap,
Acı gürültünden, duyulmaz hitap;
Gaafile, emrini, kılan dünyâsın.
Bilmiyenler, senden, umarlar imdat,
Aceb kimler, senden, bulmuştur hayat?
Âhir nefes, ona, verirsin feryat;
Her göze gizlenen, Şeytan dünyâsın.
Sana aldanıyor ilim sâhibi,
Derindir, görünmez, bilgiyin dibi; (5)
Sana güvenirler, hiç ölmez gibi;
Ahbap görünürsün, düşman dünyâsın.
Senden çıkmak için, nerededir yol?
(Emre)! aşka yapış, yürü sen, kurtul;
Nene lâzım dünyâ... Hakka ol makbûl;
Boyun eğenlere, sultan dünyâsın.
Mevlâya, ârifler, ibretle bakar,
Sağ iken, hayâtı bırakır, çıkar,
(Hayat Deryâsı)na, su olur, akar;
İçinde durulmaz, zindan dünyâsın.
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:9.10
(1) Açılınğ = Açılırsın.
(2) Sürününğ = Sürünürsün.
(3) Görününğ = Görünürsün.
(4) Emanet = Muvakkat.
(5) Senin bilginin dibi.
25.3.1956
Canlar parçalayan, kaplan dünyâsın!
Gül bahçesi gibi, bâzı açılınğ, (1)
Sonbaharlar gibi, solan dünyâsın!
Elin, ayağın yok, yerde sürününğ (2),
Zâlim canavarsın, tatlı görününğ (3),
Târih kitabında, söylenir ünün:
Doğurup da yutan, yılan dünyâsın.
Güzel görünürsün, insan gözüne,
Emânet gülersin, onun yüzüne, (4)
Ateş doldurursun, dönüp, özüne,
Öylece canları alan dünyâsın.
Her gelenler, sana konup göçerler,
Zehirli şerbetten, alıp içerler,
Esrarlı yüzüne, bakıp geçerler,
Yine sen ebedî kalan dünyâsın.
Bilmiyenler, senden, sadâkat arar,
Biribirisinden, bilgiyi sorar,
Senin hiçbir hâlin, tutar mı karar...
Boşalıp da tekrar dolan dünyâsın.
Îmâr ederler ya, sonucun harap...
Dostu göstermeğe, olursun hicap,
Acı gürültünden, duyulmaz hitap;
Gaafile, emrini, kılan dünyâsın.
Bilmiyenler, senden, umarlar imdat,
Aceb kimler, senden, bulmuştur hayat?
Âhir nefes, ona, verirsin feryat;
Her göze gizlenen, Şeytan dünyâsın.
Sana aldanıyor ilim sâhibi,
Derindir, görünmez, bilgiyin dibi; (5)
Sana güvenirler, hiç ölmez gibi;
Ahbap görünürsün, düşman dünyâsın.
Senden çıkmak için, nerededir yol?
(Emre)! aşka yapış, yürü sen, kurtul;
Nene lâzım dünyâ... Hakka ol makbûl;
Boyun eğenlere, sultan dünyâsın.
Mevlâya, ârifler, ibretle bakar,
Sağ iken, hayâtı bırakır, çıkar,
(Hayat Deryâsı)na, su olur, akar;
İçinde durulmaz, zindan dünyâsın.
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:9.10
(1) Açılınğ = Açılırsın.
(2) Sürününğ = Sürünürsün.
(3) Görününğ = Görünürsün.
(4) Emanet = Muvakkat.
(5) Senin bilginin dibi.
25.3.1956
Bâzı, bir dem gelir, kalırım nâçâr;
Arkasından, gelir, yüzünü açar;
Yanar yüreklerim: sürünür, kaçar;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Benim iki gözüm, Ona yol olur,
Sultân olan gönlüm, döner, kul olur,
Ayaklar altına düşer, pul olur;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem olur, gezer, bütün eflâki,
Bildik, herşeylerin, kendi, Mâliki,
Döner, kabûl eder, taş ile hâki;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Cevlân eder, döner, bütün semâyı,
Elinde oynatır, güneşle ay'ı,
Kalbine doldurur, Güzel Mevlâyı;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, Şeytanla Şeytan,
Bir dem gelir, olur, Rahmanla Rahman,
Bir dem gelir, olur, hayvanla hayvan,
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, her şeye hâkim,
Bir dem gelir, olur, ilimle ilim;
Söyleyip, söyleten, bilen bilir, kim?
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, âlimle âlim,
Söyliyemez olur, birtek, bir kelim,
Bâzı âdil olur, bâzı da zâlim;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir de bak ki olmuş, zelilden zelîl,
Bir şeyler göremez, olur bir alîl,
Mevlâya gidene, bak ki bir Delîl;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Hasretini çeker, döner, kan ağlar,
Onunla berâber, taşlarla dağlar,
Akar yüreğinin kanları, çağlar,
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Onun için, (Emre), ardına düşer:
Çünkü kendi zelîl, hem dahî beşer,
Ondan ayrılamaz, olursa mahşer;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Hayâtı kalır mı, Ondan ayrılsa...
Onunla berâber, Îsayla Mûsâ;
Ahmedin elinde, kendi bir (Asâ);
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:11.30
25.3.195
Arkasından, gelir, yüzünü açar;
Yanar yüreklerim: sürünür, kaçar;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Benim iki gözüm, Ona yol olur,
Sultân olan gönlüm, döner, kul olur,
Ayaklar altına düşer, pul olur;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem olur, gezer, bütün eflâki,
Bildik, herşeylerin, kendi, Mâliki,
Döner, kabûl eder, taş ile hâki;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Cevlân eder, döner, bütün semâyı,
Elinde oynatır, güneşle ay'ı,
Kalbine doldurur, Güzel Mevlâyı;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, Şeytanla Şeytan,
Bir dem gelir, olur, Rahmanla Rahman,
Bir dem gelir, olur, hayvanla hayvan,
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, her şeye hâkim,
Bir dem gelir, olur, ilimle ilim;
Söyleyip, söyleten, bilen bilir, kim?
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir dem gelir, olur, âlimle âlim,
Söyliyemez olur, birtek, bir kelim,
Bâzı âdil olur, bâzı da zâlim;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Bir de bak ki olmuş, zelilden zelîl,
Bir şeyler göremez, olur bir alîl,
Mevlâya gidene, bak ki bir Delîl;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Hasretini çeker, döner, kan ağlar,
Onunla berâber, taşlarla dağlar,
Akar yüreğinin kanları, çağlar,
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Onun için, (Emre), ardına düşer:
Çünkü kendi zelîl, hem dahî beşer,
Ondan ayrılamaz, olursa mahşer;
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Hayâtı kalır mı, Ondan ayrılsa...
Onunla berâber, Îsayla Mûsâ;
Ahmedin elinde, kendi bir (Asâ);
Bir kararda kalmaz, her yaratılan.
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:11.30
25.3.195
Mevlâm! beni ettin, aşka giriftar,
Dünyâyı, hayâtı, bu başıma dar;
Gözlerimle gönlüm, tutuldu sana,
Ateşte yanarken, yüzünü arar.
Arzûsu: değildir, cennetle (Tûbâ),
İsterse, emeği, hep olsun hebâ;
Âşikâr olmuştur, (Mescid-i Harâm),
Ne eylerse, Mâlik; göründü (Kubâ).
Sana âşık olan, neyler hayâtı...
Sözünü işiten, bilir memâtı;
Her yeri muhitsin; vatanın: (Gönül),
Sırrını anlayan, bilir vuslatı.
Seni arayandan, ayrı değilsin,
Gözünden bakandan, gayri değilsin;
Can kendinin olsa, edecek fedâ,
Bilmiyen câ......hayrı değilsin.
İdrâk olmayandan, sorulmaz suâl,
Bitişik olana, ayrılık visâl;
Benzerinle mislin, görünmez göze,
Nerede bulunur, böyle bir misâl?
Mutlak, etmek lâzım, hâli tecellî;
Tecellî edenin, döner mi dili?
Yârab! ne eyledin, - aklına doldun -
Sana rastgelince, bu (İsmâil)i...
Düşüncesi, fikri, aklı mat oldu,
Belleri büküldü, iki kat oldu;
Unuttu canını, seni düşünür,
Candan geçti ise, her hayât oldu.
Onun için, oldu, seninle diri,
Unuttu, düşünmez, bütün tedbîri.
(Emre)nin varlığı, seninle birdir.
İsim verdikleri, etinen deri. (1)
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:12.00
(1) Etinen = Et ile.
25.3.1956
Dünyâyı, hayâtı, bu başıma dar;
Gözlerimle gönlüm, tutuldu sana,
Ateşte yanarken, yüzünü arar.
Arzûsu: değildir, cennetle (Tûbâ),
İsterse, emeği, hep olsun hebâ;
Âşikâr olmuştur, (Mescid-i Harâm),
Ne eylerse, Mâlik; göründü (Kubâ).
Sana âşık olan, neyler hayâtı...
Sözünü işiten, bilir memâtı;
Her yeri muhitsin; vatanın: (Gönül),
Sırrını anlayan, bilir vuslatı.
Seni arayandan, ayrı değilsin,
Gözünden bakandan, gayri değilsin;
Can kendinin olsa, edecek fedâ,
Bilmiyen câ......hayrı değilsin.
İdrâk olmayandan, sorulmaz suâl,
Bitişik olana, ayrılık visâl;
Benzerinle mislin, görünmez göze,
Nerede bulunur, böyle bir misâl?
Mutlak, etmek lâzım, hâli tecellî;
Tecellî edenin, döner mi dili?
Yârab! ne eyledin, - aklına doldun -
Sana rastgelince, bu (İsmâil)i...
Düşüncesi, fikri, aklı mat oldu,
Belleri büküldü, iki kat oldu;
Unuttu canını, seni düşünür,
Candan geçti ise, her hayât oldu.
Onun için, oldu, seninle diri,
Unuttu, düşünmez, bütün tedbîri.
(Emre)nin varlığı, seninle birdir.
İsim verdikleri, etinen deri. (1)
Zapteden: Neş'e Emre
Saat:12.00
(1) Etinen = Et ile.
25.3.1956