Kitap : 1 Sayı : 1001 - 1010
Çeşit çeşit açmış renk,
Bu bir manevî çiçek...
Bülbül güle âşıksa,
Buna âşıktır Felek.
Bu bir manevî güldür,
Gönlüm! hayran ol, sen gör;
Bu gül, hiç mahkûm olmaz
Emir almış, daim hür.
Açar daim şafakta,
Yönüyse daim Hakta;
Ona âşık olanlar,
Duruyorlar ayakta.
Böyle alırlar himmet.
Tarif etmiş Muhammed;
(Emre) bakıp görünce,
Söyler: Allahüssamed!
16.2.1948
Bu bir manevî çiçek...
Bülbül güle âşıksa,
Buna âşıktır Felek.
Bu bir manevî güldür,
Gönlüm! hayran ol, sen gör;
Bu gül, hiç mahkûm olmaz
Emir almış, daim hür.
Açar daim şafakta,
Yönüyse daim Hakta;
Ona âşık olanlar,
Duruyorlar ayakta.
Böyle alırlar himmet.
Tarif etmiş Muhammed;
(Emre) bakıp görünce,
Söyler: Allahüssamed!
16.2.1948
Âşık değil ise, dünyaperesttir,
Aman, gönül verme, yüzünü çevir.
Sağırdır kulağı, sözünü duymaz,
Açayım dersin de o söyler: kâfir!
Onun gözlerini dünya bürümüş,
İrşad etsem dersin, ona gelir düş...
İki tarafına döner, inanma,
Onlar bir ağaçtır, hem de çürümüş.
Bir harap duvarı bulmuş, yaslanmış,
Dışı parlak durur, içi paslanmış;
Hidayet eylemiş Ahmed-i Muhtar,
Yüzbinlerde biri duymuş, uslanmış.
Eğer okunursa Hakkın Kur'anı,
Onlar devre (1) duyar (2), etmez imanı;
Uğraşmışlar birçok ehli hidayet,
Takdirin yerine, sıkılır canı. (3)
Ona tarif etmiş bilip düzeni,
Böylece gelmiştir bu hâl, ezelî;
Sefil (Emre) tarif eder durmadan,
Âşık olanlara bulur Güzel'i.
İnanmıyan, anlar aklına göre,
(Emre) doğru söyler, anlarlar devre (1)
Gece gündüz dua eder Rabbına:
Bütün inkâr eden insanlar göre.
(1) Devre = ters.
(2) Duymak = anlamak.
(3) Takdir edecekken, canı sıkılır.
(4) Gözde döndermek = gözden uzaklaştırmamak, huri gılman gibi şeylerden vazgeçemezler.
19.2.1948
Aman, gönül verme, yüzünü çevir.
Sağırdır kulağı, sözünü duymaz,
Açayım dersin de o söyler: kâfir!
Onun gözlerini dünya bürümüş,
İrşad etsem dersin, ona gelir düş...
İki tarafına döner, inanma,
Onlar bir ağaçtır, hem de çürümüş.
Bir harap duvarı bulmuş, yaslanmış,
Dışı parlak durur, içi paslanmış;
Hidayet eylemiş Ahmed-i Muhtar,
Yüzbinlerde biri duymuş, uslanmış.
Eğer okunursa Hakkın Kur'anı,
Onlar devre (1) duyar (2), etmez imanı;
Uğraşmışlar birçok ehli hidayet,
Takdirin yerine, sıkılır canı. (3)
Ona tarif etmiş bilip düzeni,
Böylece gelmiştir bu hâl, ezelî;
Sefil (Emre) tarif eder durmadan,
Âşık olanlara bulur Güzel'i.
İnanmıyan, anlar aklına göre,
(Emre) doğru söyler, anlarlar devre (1)
Gece gündüz dua eder Rabbına:
Bütün inkâr eden insanlar göre.
(1) Devre = ters.
(2) Duymak = anlamak.
(3) Takdir edecekken, canı sıkılır.
(4) Gözde döndermek = gözden uzaklaştırmamak, huri gılman gibi şeylerden vazgeçemezler.
19.2.1948
Acep neler çekti ehli hidayet...
Kurulmuştur, döner bu hâl, bidayet.
Dilberi görmeyip, isterler cennet,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bilen, tarif eder Hakkın yârını,
Onlar huri için bekler yarını,
Gözde dönderirler mahşer vârını, (1)
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bu (Emre) daima gösterir Yârı.
Bilmiyenler tutar taşı, duvarı;
Acep kimler görmüş orda Gaffar'ı...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Hakikat göstersen, ederler inkâr,
Yanında duruyor, uzakta arar;
Gözlerinde arzu perdeleri var,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Eğer gösterilse Hacerül'esved,
Bakmayıp bizlere, ederler hiddet,
Teslim olmayınca, olur mu kısmet...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Sözümüzü duyar, sıkılır canı,
Okumak isterler zâhir Kur'anı,
Dilberi görmez de taşlar Şeytanı...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Onlar duymak için dururlar huzur,
Anlatayım dersin, geliyor çok zor.
Kalbleri kapalı, gözleri mazur, (2)
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Gezmek ile olmaz bulmak imkânı,
Göz ile görülmez onun mekânı,
Gönüllerde kurar böyle erkânı,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bulmak için lâzım olmalı ölü...
(Emre) mekân etti viran gönülü,
Nidem, siper eder dikenler gülü...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
(1) Gözde döndermek = gözden uzaklaştırmamak, huri gılman gibi şeylerden vazgeçemezler.
(2) Mazur = kör.
19.2.1948
Kurulmuştur, döner bu hâl, bidayet.
Dilberi görmeyip, isterler cennet,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bilen, tarif eder Hakkın yârını,
Onlar huri için bekler yarını,
Gözde dönderirler mahşer vârını, (1)
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bu (Emre) daima gösterir Yârı.
Bilmiyenler tutar taşı, duvarı;
Acep kimler görmüş orda Gaffar'ı...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Hakikat göstersen, ederler inkâr,
Yanında duruyor, uzakta arar;
Gözlerinde arzu perdeleri var,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Eğer gösterilse Hacerül'esved,
Bakmayıp bizlere, ederler hiddet,
Teslim olmayınca, olur mu kısmet...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Sözümüzü duyar, sıkılır canı,
Okumak isterler zâhir Kur'anı,
Dilberi görmez de taşlar Şeytanı...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Onlar duymak için dururlar huzur,
Anlatayım dersin, geliyor çok zor.
Kalbleri kapalı, gözleri mazur, (2)
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Gezmek ile olmaz bulmak imkânı,
Göz ile görülmez onun mekânı,
Gönüllerde kurar böyle erkânı,
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
Bulmak için lâzım olmalı ölü...
(Emre) mekân etti viran gönülü,
Nidem, siper eder dikenler gülü...
Gözlerini arzu, emel kaplamış.
(1) Gözde döndermek = gözden uzaklaştırmamak, huri gılman gibi şeylerden vazgeçemezler.
(2) Mazur = kör.
19.2.1948
Kimisinin her halini ah eder,
Kimisinin de riyayı essah (1) eder,
Kimisini sıkıntıya düşürür,
Kimseler etmez onu, Allah eder.
Kimisinin gözlerini yaş eder,
Kimisini her varlığa baş eder,
Kimisinin yediğini eder bal,
Kimisine zehirlenmiş aş eder.
Kimisinin her günü cennet olur.
Kimisinin her vakti mihnet olur.
Kimisine sırrı âşikâr eder,
Kimisinin her halleri sed olur.
Birçoğunu yok eder birer birer,
Kimisinin gönlünü bulur, girer
Kimisini her dillerden karalar,
Kimisini âşık eder de över.
Kiminin ayağını dolaştırır,
Kimini kendi iline aştırır,
Kimisinin gözünde kurar mekân,
Kimisine hiç görünmez, şaştırır.
Kimisini garkeder vahdetine,
Kimisini gark eder himmetine,
Kimisinin gözüne perde çeker,
Kimisini asılsız cennetine.
Bir olur da Şeytan ile yarışır,
Lânet ettim der de döner, barışır;
Fakir (Emre) kendini yok edince,
Damarında gezen kana karışır.
Kimisine durmaz, kıldırır namaz,
Kimisinden gizlenir de, bulamaz,
Kimisini (Kürsü) eder, oturur,
Kimisine işaret eyler: Hicaz!
Kimisinin dönüp yüzüne bakmaz,
Kimisini gözönünden bırakmaz,
Kimisinden arar iken gizlenir,
Kimisinin gönlünde durur, çıkmaz.
(Emre) bildi: Odur eyleyip eden,
Onun için kendisine demez: ben!
Ne ederse, eyliyenden ayrılmaz,
(Kürsü) oldu gezdirdiği bu beden.
(1) Essah = Essah, sahih, sahi, hakikat.
19.2.1948
Kimisinin de riyayı essah (1) eder,
Kimisini sıkıntıya düşürür,
Kimseler etmez onu, Allah eder.
Kimisinin gözlerini yaş eder,
Kimisini her varlığa baş eder,
Kimisinin yediğini eder bal,
Kimisine zehirlenmiş aş eder.
Kimisinin her günü cennet olur.
Kimisinin her vakti mihnet olur.
Kimisine sırrı âşikâr eder,
Kimisinin her halleri sed olur.
Birçoğunu yok eder birer birer,
Kimisinin gönlünü bulur, girer
Kimisini her dillerden karalar,
Kimisini âşık eder de över.
Kiminin ayağını dolaştırır,
Kimini kendi iline aştırır,
Kimisinin gözünde kurar mekân,
Kimisine hiç görünmez, şaştırır.
Kimisini garkeder vahdetine,
Kimisini gark eder himmetine,
Kimisinin gözüne perde çeker,
Kimisini asılsız cennetine.
Bir olur da Şeytan ile yarışır,
Lânet ettim der de döner, barışır;
Fakir (Emre) kendini yok edince,
Damarında gezen kana karışır.
Kimisine durmaz, kıldırır namaz,
Kimisinden gizlenir de, bulamaz,
Kimisini (Kürsü) eder, oturur,
Kimisine işaret eyler: Hicaz!
Kimisinin dönüp yüzüne bakmaz,
Kimisini gözönünden bırakmaz,
Kimisinden arar iken gizlenir,
Kimisinin gönlünde durur, çıkmaz.
(Emre) bildi: Odur eyleyip eden,
Onun için kendisine demez: ben!
Ne ederse, eyliyenden ayrılmaz,
(Kürsü) oldu gezdirdiği bu beden.
(1) Essah = Essah, sahih, sahi, hakikat.
19.2.1948
Kul, olmaz kabahatsiz...
Acep neyliyelim biz?..
Nehirler kir götürür,
Alır, temizler deniz.
Denizin yeter gücü,
Bulunmaz onun ucu;
Onun büyüklüğüne,
Yapılmamıştır ölçü.
Dökülür binbir maden,
Kendine benzer giden;
Nice hayat beslenir,
Ordan bulurlar beden.
Beslenir bütün hayvan,
Denizden alırlar can;
Denizi görenlere,
Daim olurlar hayran.
Misali var karada,
Böyle hayat yarada; (1)
Yarabbi, temiz eyle,
Koyma beni arada.
Böyledir deniz hâli...
Kur'anda var misali;
İki türlü deniz var,
Geçen, eder visali.
Denizin biri acı,
Hiç görünmez yamacı;
O denizi görenler,
Bıraktı tahtı, tacı.
Birisinin var tadı,
Kur'anda vardır adı;
Bu denizi geçmiyen,
Bulup okuyamadı.
Karışmaz birbirine,
(Emre), yan ki görüne.
Deniz hâlini gören,
Canı verir pîrine.
(1) Yarada = yarata, yaratsın.
19.2.1948
Acep neyliyelim biz?..
Nehirler kir götürür,
Alır, temizler deniz.
Denizin yeter gücü,
Bulunmaz onun ucu;
Onun büyüklüğüne,
Yapılmamıştır ölçü.
Dökülür binbir maden,
Kendine benzer giden;
Nice hayat beslenir,
Ordan bulurlar beden.
Beslenir bütün hayvan,
Denizden alırlar can;
Denizi görenlere,
Daim olurlar hayran.
Misali var karada,
Böyle hayat yarada; (1)
Yarabbi, temiz eyle,
Koyma beni arada.
Böyledir deniz hâli...
Kur'anda var misali;
İki türlü deniz var,
Geçen, eder visali.
Denizin biri acı,
Hiç görünmez yamacı;
O denizi görenler,
Bıraktı tahtı, tacı.
Birisinin var tadı,
Kur'anda vardır adı;
Bu denizi geçmiyen,
Bulup okuyamadı.
Karışmaz birbirine,
(Emre), yan ki görüne.
Deniz hâlini gören,
Canı verir pîrine.
(1) Yarada = yarata, yaratsın.
19.2.1948
Zaman çabuk gelir, geçer,
Eken, ektiğini biçer;
Bir mîzân-ı hakikat var,
Kimse görmez, güzel ölçer.
Ölçer, ölçer, kor meydana,
Karışık bütün insana;
Herkes ölçüsünü alır,
Yürür, ulaşır Rahman'a.
Görünmez bu gizli kitap,
Durmadan yazılır hesap;
Kimisine Dost gösterir,
Suç ettiysen, olur azap.
(Emre)! dile doğru dilek,
Sağda, solda vardır melek;
Eğer Hakka âşık isen,
Anlamıya çekme emek.
Onlar bekler yaza yaza,
Eğer dursak biz namaza;
Sağa, sola selâm veren,
Hakkı yoktur itiraza.
İki yana verin selâm,
Bu hali gizliyor kelâm;
Her taraftan ayrı değil,
Bütün hale vâkıf Mevlâm.
İnkâr etmek, olur muhal,
Âşikâr olur mu bu hâl?..
Birisi celâli yazar,
Birisi de yazar cemal.
Herkesin alnında defter,
Yazılmıştır, okur Dilber;
Bu hale âgâh olmıyan,
Tasavvuftan bilmek ister.
Çekmek lâzım birçok emek.
Dilemeli dürüst dilek;
O vakıt âşikâr olur
Sevap, günah yazan melek.
Onlar durur sağa, sola,
Hizmet eder bütün kula;
Acep (Emre), nideceksin,
Bu karışık halin nola?..
22.2.1948
Eken, ektiğini biçer;
Bir mîzân-ı hakikat var,
Kimse görmez, güzel ölçer.
Ölçer, ölçer, kor meydana,
Karışık bütün insana;
Herkes ölçüsünü alır,
Yürür, ulaşır Rahman'a.
Görünmez bu gizli kitap,
Durmadan yazılır hesap;
Kimisine Dost gösterir,
Suç ettiysen, olur azap.
(Emre)! dile doğru dilek,
Sağda, solda vardır melek;
Eğer Hakka âşık isen,
Anlamıya çekme emek.
Onlar bekler yaza yaza,
Eğer dursak biz namaza;
Sağa, sola selâm veren,
Hakkı yoktur itiraza.
İki yana verin selâm,
Bu hali gizliyor kelâm;
Her taraftan ayrı değil,
Bütün hale vâkıf Mevlâm.
İnkâr etmek, olur muhal,
Âşikâr olur mu bu hâl?..
Birisi celâli yazar,
Birisi de yazar cemal.
Herkesin alnında defter,
Yazılmıştır, okur Dilber;
Bu hale âgâh olmıyan,
Tasavvuftan bilmek ister.
Çekmek lâzım birçok emek.
Dilemeli dürüst dilek;
O vakıt âşikâr olur
Sevap, günah yazan melek.
Onlar durur sağa, sola,
Hizmet eder bütün kula;
Acep (Emre), nideceksin,
Bu karışık halin nola?..
22.2.1948
Birgün gelir, bir hâl olur,
Ölüm denen, eder zuhur;
Sen Dost ile konuşmazsan,
Ağzında dilin tutulur.
Gözlerin göğe dikilir,
Akıl bunu nasıl bilir?
Hayrete düşer dostların,
Birikir, yanına gelir.
İçinden edersin feryat,
Kimselerden olmaz imdat;
Bu hallerden kaçılır mı?
Hiç görülmiyen bir afat...
Eğri, doğru... vâkıftır Hak...
Gerek yüksek, gerek alçak,
Tutulanlar imdad arar,
Sağ ile sola bakarak.
Hallet (Emre), diri iken,
Bu hallere tutulma sen;
Dosta doğru yürü burdan,
Diri iken ölsün beden.
22.2.1948
Ölüm denen, eder zuhur;
Sen Dost ile konuşmazsan,
Ağzında dilin tutulur.
Gözlerin göğe dikilir,
Akıl bunu nasıl bilir?
Hayrete düşer dostların,
Birikir, yanına gelir.
İçinden edersin feryat,
Kimselerden olmaz imdat;
Bu hallerden kaçılır mı?
Hiç görülmiyen bir afat...
Eğri, doğru... vâkıftır Hak...
Gerek yüksek, gerek alçak,
Tutulanlar imdad arar,
Sağ ile sola bakarak.
Hallet (Emre), diri iken,
Bu hallere tutulma sen;
Dosta doğru yürü burdan,
Diri iken ölsün beden.
22.2.1948
Kadifeden kesesi...
Çok söyleme, kes sesi;
Bu yolda tarif eden,
Tüketmiştir nefesi.
İşitmiş bindebiri,
Ölüp olmuşlar diri;
Gözünü sana veren,
Seyretmiş sen Dilberi.
Gaibetmişler canı,
Görünce sen Cânânı;
Senin yüzünü gören,
Neyler huri, cinanı...
Derde düşmüş herbiri,
Ölümden kalmaz geri;
Bizlere imdad eyle,
Sen, Hakikatın Pîri!
Yeter, bozulsun esrar,
Görenler etsin ikrar;
Herkes kendi yolunca
Yürüyüp seni arar.
Kimisi göğe bakar,
Görmez, kendini yakar;
Kimi der: aman Diyö!
Kimi der: aman Gaffar!
Över seni her lisan,
Senden isterler ihsan,
Umulmadık yerdesin,
Anlıyanlar der: İnsan.
Yanıp ederler feryat,
Âdemde olur murat;
(Âdem) koyup gittiyse,
Bırakmamış mı evlât?..
Dense, olur mu küfür?..
Basılmıştır hep mühür;
Gözlerini aç, (Emre),
Meydanda geziyor, gör!
22.2.1948
Çok söyleme, kes sesi;
Bu yolda tarif eden,
Tüketmiştir nefesi.
İşitmiş bindebiri,
Ölüp olmuşlar diri;
Gözünü sana veren,
Seyretmiş sen Dilberi.
Gaibetmişler canı,
Görünce sen Cânânı;
Senin yüzünü gören,
Neyler huri, cinanı...
Derde düşmüş herbiri,
Ölümden kalmaz geri;
Bizlere imdad eyle,
Sen, Hakikatın Pîri!
Yeter, bozulsun esrar,
Görenler etsin ikrar;
Herkes kendi yolunca
Yürüyüp seni arar.
Kimisi göğe bakar,
Görmez, kendini yakar;
Kimi der: aman Diyö!
Kimi der: aman Gaffar!
Över seni her lisan,
Senden isterler ihsan,
Umulmadık yerdesin,
Anlıyanlar der: İnsan.
Yanıp ederler feryat,
Âdemde olur murat;
(Âdem) koyup gittiyse,
Bırakmamış mı evlât?..
Dense, olur mu küfür?..
Basılmıştır hep mühür;
Gözlerini aç, (Emre),
Meydanda geziyor, gör!
22.2.1948
Bu, bir bilinmedik ilim,
Durmadan söylüyor dilim;
Kim ki canından geçerse,
Ben bilirim, bildiririm.
Yürür, ulaşır Tanrıya,
Yüzünü döndürür aya,
Bu müezzinin sesini
Duyan, görür doya doya.
Kim bu sesi Haktan duyar,
Muhammed ardına uyar;
Muhammede kim uyarsa,
Alır, kabul eder o Yar.
Kimler ki ardına gelir,
Muhammed kim imiş, bilir;
Eğer, gönül, âşık isen,
Yönü Muhammede çevir.
Daim bize onun yönü,
Durmayıp çağırır ünü; (1)
Anası, babası yoktur,
Böyle devreder her günü.
Elinde vardır bir bayrak,
Ona vermiş Hak, tutarak;
Âşık olup yürümezse,
Giderken bağlanır ayak.
Onu över bütün diller,
Böyle çağırır deliller;
Bu hâle âgâh olmıyan,
Mekke'de, Kudüs'te beller. (2)
Orda görülmüş mü Huda?
Hem orada, hem burada?
Orada aranan Allah,
Muhtaç mıdır binbir ada?
O, ne doğar, ne doğurur,
Âşıklardan eder zuhur;
Mü'min gönlü, Beytullahtır,
Kendi evi orda durur.
Bilmez, (3) eğri yola sapar,
Kuldan ayrı değil Gaffar...
İbrahim Hicaz yaptıysa,
Kendisi de gönül yapar.
Bilen, bulur, eder tavaf,
Her günahları olur af;
Kim ki bize inanmazsa,
Şahittir bu söze Mushaf.
Bilen arar, söyler Kur'an,
Mü'minler okuyor her an;
Manasını bilenlere
Bu (Emre) olmuştur kurban.
Manasıdır: Kur'anda (Nûn),
Okuyanlar, olur mecnun...
Bu (Emre) âşikâr eder,
Taş atarlar onun içün.
(1) Ün = ses.
(2) Bellemek = zannetmek.
(3) Bilmez = bilmiyen.
24.2.1948
Durmadan söylüyor dilim;
Kim ki canından geçerse,
Ben bilirim, bildiririm.
Yürür, ulaşır Tanrıya,
Yüzünü döndürür aya,
Bu müezzinin sesini
Duyan, görür doya doya.
Kim bu sesi Haktan duyar,
Muhammed ardına uyar;
Muhammede kim uyarsa,
Alır, kabul eder o Yar.
Kimler ki ardına gelir,
Muhammed kim imiş, bilir;
Eğer, gönül, âşık isen,
Yönü Muhammede çevir.
Daim bize onun yönü,
Durmayıp çağırır ünü; (1)
Anası, babası yoktur,
Böyle devreder her günü.
Elinde vardır bir bayrak,
Ona vermiş Hak, tutarak;
Âşık olup yürümezse,
Giderken bağlanır ayak.
Onu över bütün diller,
Böyle çağırır deliller;
Bu hâle âgâh olmıyan,
Mekke'de, Kudüs'te beller. (2)
Orda görülmüş mü Huda?
Hem orada, hem burada?
Orada aranan Allah,
Muhtaç mıdır binbir ada?
O, ne doğar, ne doğurur,
Âşıklardan eder zuhur;
Mü'min gönlü, Beytullahtır,
Kendi evi orda durur.
Bilmez, (3) eğri yola sapar,
Kuldan ayrı değil Gaffar...
İbrahim Hicaz yaptıysa,
Kendisi de gönül yapar.
Bilen, bulur, eder tavaf,
Her günahları olur af;
Kim ki bize inanmazsa,
Şahittir bu söze Mushaf.
Bilen arar, söyler Kur'an,
Mü'minler okuyor her an;
Manasını bilenlere
Bu (Emre) olmuştur kurban.
Manasıdır: Kur'anda (Nûn),
Okuyanlar, olur mecnun...
Bu (Emre) âşikâr eder,
Taş atarlar onun içün.
(1) Ün = ses.
(2) Bellemek = zannetmek.
(3) Bilmez = bilmiyen.
24.2.1948
Eğer bir kahve olsa,
Semadan iner İsâ;
Rengini seyrederse,
(Tûr)u terkeder Musa.
Eğer olursa acı,
İçenler, olur hacı;
Ali bir yudum aldı,
Yere attı kılıcı.
Görülse eğer rengi,
Terkederler çiçeği;
Dünya olsa muharip,
Hep unuturlar cengi.
Medhettiğim, karadır,
Yüreğimde yaradır;
Kara ne kadar güzel...
Hallak sever, yaradır (1)
Kara, (Âdem) in süsü,
Beytullahın örtüsü;
Bu hâli âşık bilir,
Çün, (2) Tanrının görgüsü.
Kara, Hacerül'esved,
Peygamberler etmiş medh;
Bu hâl, candan geçene,
Görür de olur kısmet.
Boyamış gözü, kaşı,
Kara ile her başı;
Yusuf ile Züleyha
Kara rengin yoldaşı.
Hak gizlenmiş karaya,
Zıya veriyor aya;
(Emre) zorunan gördü, (3)
Çok araya araya.
(1) Yaradır = yaratır.
(2) Çün = çünkü.
(3) Zorunan = zorla.
22.3.1948
Semadan iner İsâ;
Rengini seyrederse,
(Tûr)u terkeder Musa.
Eğer olursa acı,
İçenler, olur hacı;
Ali bir yudum aldı,
Yere attı kılıcı.
Görülse eğer rengi,
Terkederler çiçeği;
Dünya olsa muharip,
Hep unuturlar cengi.
Medhettiğim, karadır,
Yüreğimde yaradır;
Kara ne kadar güzel...
Hallak sever, yaradır (1)
Kara, (Âdem) in süsü,
Beytullahın örtüsü;
Bu hâli âşık bilir,
Çün, (2) Tanrının görgüsü.
Kara, Hacerül'esved,
Peygamberler etmiş medh;
Bu hâl, candan geçene,
Görür de olur kısmet.
Boyamış gözü, kaşı,
Kara ile her başı;
Yusuf ile Züleyha
Kara rengin yoldaşı.
Hak gizlenmiş karaya,
Zıya veriyor aya;
(Emre) zorunan gördü, (3)
Çok araya araya.
(1) Yaradır = yaratır.
(2) Çün = çünkü.
(3) Zorunan = zorla.
22.3.1948
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder