Kitap : 1 Sayı : 1021 - 1030
Yine bugün bizim hava bulandı,
Bulutları her tarafı dolandı;
Onun için benim gönlüm ferahtır:
Benim emek çektiğim gül sulandı.
Yaz gelince verir birçok domurcak,
Sıtretmeğe (1) etrafında dört kapak;
Dallarında dikeninden bekçi var,
Açılmadan her yanında var yaprak.
Onun için, eken, bilmez korkuyu,
Gıdası güneşten, havadan suyu;
Açılmadan kokusunu saçamaz,
Rengi aydan alır, topraktan huyu.
Âdeme hizmet etmek onun hali,
Dikenlere bürünmüştür her dalı;
Meyvasını vermeden benzeri var:
Birçoğunu aldatır karaçalı.
Öğretmeğe lâzımdır bir bahçıvan,
Yetiştirir, koku alır her zaman;
İçini görmeğe hizmet lâzımdır,
Diken ile güle misaldir insan.
Her adamda bir oluyor mu ahlâk...
Çeşit çeşit yaratmışdurur Hallâk;
Kimisine zekâ vermiş, bildirir,
Kimini akıllı, kimini ahmak.
Kimisine aşkı vermiş, ağlatır,
Kimisinin yüreğini dağlatır,
Kimisini damla eder, kurutur,
Kimisini deryalara çağlatır.
Kimine dünyada verir kanaat,
Kiminin başına koparır afat,
Kimisini kendine yaklaştırır,
Kimisini kendisi eder murtad. (2)
Kimisini ayna eder, görünür,
Kimisine âşikârken bürünür,
Kimisinden yaklaşmış iken kaçar,
Kimisini arar, bulur, sürünür.
(Emre), bildin, bu hallerden ibret al,
Aldatmasın dünya denilen hayal;
Nene lâzım, Dost'a mekândır gönül,
Rahmanı gönülde buldun, orda kal.
Gönül verme, bu dünya olur harap,
Senden sana durmaz okunur hitap;
Dosttan gayri bir varlık isteme sen,
Eğer cennet istersen olur hicap.
Dostu buldun, ne lâzım huri, cinan...
Dost yakındır, ona yetiş her zaman;
Zordur beklemesi mahşer gününü.
Senden sana yakın, söylüyor Rahman.
İster ise eder tamuda ihsan,
İstemezse eder cenneti zindan;
Sen bu sevgilerden ayık, uzak dur,
Onlardan sen geçsen bırakır Şeytan.
Cennet için Âdem'e oldu düşman;
Ona uydu, anladı, oldu pişman;
İbret oldu Âdem ve Havvâ sana,
(Emre), sana ne lâzım huri, gılman...
(1) Setretmeğe, örtmeye, örtmek için.
(2) Mürted, irtidad etmiş.
28.4.1948
Bulutları her tarafı dolandı;
Onun için benim gönlüm ferahtır:
Benim emek çektiğim gül sulandı.
Yaz gelince verir birçok domurcak,
Sıtretmeğe (1) etrafında dört kapak;
Dallarında dikeninden bekçi var,
Açılmadan her yanında var yaprak.
Onun için, eken, bilmez korkuyu,
Gıdası güneşten, havadan suyu;
Açılmadan kokusunu saçamaz,
Rengi aydan alır, topraktan huyu.
Âdeme hizmet etmek onun hali,
Dikenlere bürünmüştür her dalı;
Meyvasını vermeden benzeri var:
Birçoğunu aldatır karaçalı.
Öğretmeğe lâzımdır bir bahçıvan,
Yetiştirir, koku alır her zaman;
İçini görmeğe hizmet lâzımdır,
Diken ile güle misaldir insan.
Her adamda bir oluyor mu ahlâk...
Çeşit çeşit yaratmışdurur Hallâk;
Kimisine zekâ vermiş, bildirir,
Kimini akıllı, kimini ahmak.
Kimisine aşkı vermiş, ağlatır,
Kimisinin yüreğini dağlatır,
Kimisini damla eder, kurutur,
Kimisini deryalara çağlatır.
Kimine dünyada verir kanaat,
Kiminin başına koparır afat,
Kimisini kendine yaklaştırır,
Kimisini kendisi eder murtad. (2)
Kimisini ayna eder, görünür,
Kimisine âşikârken bürünür,
Kimisinden yaklaşmış iken kaçar,
Kimisini arar, bulur, sürünür.
(Emre), bildin, bu hallerden ibret al,
Aldatmasın dünya denilen hayal;
Nene lâzım, Dost'a mekândır gönül,
Rahmanı gönülde buldun, orda kal.
Gönül verme, bu dünya olur harap,
Senden sana durmaz okunur hitap;
Dosttan gayri bir varlık isteme sen,
Eğer cennet istersen olur hicap.
Dostu buldun, ne lâzım huri, cinan...
Dost yakındır, ona yetiş her zaman;
Zordur beklemesi mahşer gününü.
Senden sana yakın, söylüyor Rahman.
İster ise eder tamuda ihsan,
İstemezse eder cenneti zindan;
Sen bu sevgilerden ayık, uzak dur,
Onlardan sen geçsen bırakır Şeytan.
Cennet için Âdem'e oldu düşman;
Ona uydu, anladı, oldu pişman;
İbret oldu Âdem ve Havvâ sana,
(Emre), sana ne lâzım huri, gılman...
(1) Setretmeğe, örtmeye, örtmek için.
(2) Mürted, irtidad etmiş.
28.4.1948
Hakkın yoluna, gönül!
Yürü, eyle tenezzül;
Sen Hakka yollanırken
Söğül, ellere döğül.
Yürürsen korka korka,
Gelinğ âlemi farka;
İlmin ile yararsın
İnce kılı sen kırka.
Gece gündüz yararsın,
Dönüp (hâl) i sorarsın;
Söz getiren Cibrili,
Anlamayıp yorarsın.
Anlamak olur vahi,
Bu hal, değildir iyi;
O uzatır hâtemi,
Arzu edersin neyi?
Muhammed arkasına,
Gizlenmiş hırkasına;
Çıkmaz yolu terkeyle,
Sen yürü bakaasına.
Dosttan sözü duyarsın,
Dönüp akla uyarsın,
Yüzünü açmış iken
Deri kılı sayarsın.
(Emre), söyledin yine
Dinledin nice sene,
Bu dünyanın elvanı,
İnan, senin neyine...
Sahibi olmuş Muhtar,
Dokunma, eder zarar;
Sen işine karışma,
Sonra edersin inkâr.
İnkâr nefsinden doğar,
Büyüyüp seni boğar,
Uçar, çıkar eflâke,
Döner, başına yağar.
Altından kalkamazsın,
Sever, bırakamazsın,
İşine nadim olup
Yüzüne bakamazsın.
Görsen, edersin ikrah,
Döner de edersin ah;
Bu akıl bir çocuktur,
Tutulan bulmaz felâh.
Kurtulmaz ona uyan,
Uyup sözünü duyan;
Dostluğuna güvenme,
Zaman gelir, çizer yan.
Onun işi oyuncak,
İbret gözü ile bak;
Yoldaşını bulunca
O kaçar yalınayak.
Eğer olsa ümidi,
Durmaz eder sitemi;
Dost yüzünü gösterinğ,
Der: burda yoktur cami.
Uyan, istiyor Dilber,
Böyle gönderir haber;
Dosta doğru giderken,
Duvar gitmez beraber.
Ahmet değil mi misal?
Üryan eyledi visal;
Eğer ona uyduysan,
Dönme, sen ardında kal.
Bizlere çok döktü dil,
Derdi, diyen: Cebrail;
Nurdan teni gittiyse,
Halleri ayrı değil.
Güneş olur mu mevta?
Bir çıka, bir de bata;
Bu (Emre)nin sözünü
İlmi olanlar tarta.
Alanmaz, söyler dilim,
İşitir kalbi selim;
(Emre) den söz söyliyen,
Muhammed değil, ya kim?..
(Emre) den kalktı âdet,
Ahmet edince himmet;
Görüp sarhoş olunca,
Edemiyor ibadet.
Bilmiyen der ki : hatâ!
Göründü Âdem Ata;
Eğri büğrü olur mu
(Nûn) u gösteren nokta?
Küfür gösteriyor (kef),
Ârîdir ondan necef;
Âlem döğer, söğerse
(Emre) eder mi esef...
Onlar bilseler eğer,
Küfür eylemez, öğer;
Görün ehli şefkati,
Acır da neler çeker...
Onlardır Hak aynası,
Değildir Hakka âsi;
Bu (Emre) yi söyleten,
Görünenin sevdası.
Eğer, kim neyi sever,
Durmayıp onu öğer;
(Emre) âşikâr etse,
Umulmadıklar döğer.
1.5.1948
Yürü, eyle tenezzül;
Sen Hakka yollanırken
Söğül, ellere döğül.
Yürürsen korka korka,
Gelinğ âlemi farka;
İlmin ile yararsın
İnce kılı sen kırka.
Gece gündüz yararsın,
Dönüp (hâl) i sorarsın;
Söz getiren Cibrili,
Anlamayıp yorarsın.
Anlamak olur vahi,
Bu hal, değildir iyi;
O uzatır hâtemi,
Arzu edersin neyi?
Muhammed arkasına,
Gizlenmiş hırkasına;
Çıkmaz yolu terkeyle,
Sen yürü bakaasına.
Dosttan sözü duyarsın,
Dönüp akla uyarsın,
Yüzünü açmış iken
Deri kılı sayarsın.
(Emre), söyledin yine
Dinledin nice sene,
Bu dünyanın elvanı,
İnan, senin neyine...
Sahibi olmuş Muhtar,
Dokunma, eder zarar;
Sen işine karışma,
Sonra edersin inkâr.
İnkâr nefsinden doğar,
Büyüyüp seni boğar,
Uçar, çıkar eflâke,
Döner, başına yağar.
Altından kalkamazsın,
Sever, bırakamazsın,
İşine nadim olup
Yüzüne bakamazsın.
Görsen, edersin ikrah,
Döner de edersin ah;
Bu akıl bir çocuktur,
Tutulan bulmaz felâh.
Kurtulmaz ona uyan,
Uyup sözünü duyan;
Dostluğuna güvenme,
Zaman gelir, çizer yan.
Onun işi oyuncak,
İbret gözü ile bak;
Yoldaşını bulunca
O kaçar yalınayak.
Eğer olsa ümidi,
Durmaz eder sitemi;
Dost yüzünü gösterinğ,
Der: burda yoktur cami.
Uyan, istiyor Dilber,
Böyle gönderir haber;
Dosta doğru giderken,
Duvar gitmez beraber.
Ahmet değil mi misal?
Üryan eyledi visal;
Eğer ona uyduysan,
Dönme, sen ardında kal.
Bizlere çok döktü dil,
Derdi, diyen: Cebrail;
Nurdan teni gittiyse,
Halleri ayrı değil.
Güneş olur mu mevta?
Bir çıka, bir de bata;
Bu (Emre)nin sözünü
İlmi olanlar tarta.
Alanmaz, söyler dilim,
İşitir kalbi selim;
(Emre) den söz söyliyen,
Muhammed değil, ya kim?..
(Emre) den kalktı âdet,
Ahmet edince himmet;
Görüp sarhoş olunca,
Edemiyor ibadet.
Bilmiyen der ki : hatâ!
Göründü Âdem Ata;
Eğri büğrü olur mu
(Nûn) u gösteren nokta?
Küfür gösteriyor (kef),
Ârîdir ondan necef;
Âlem döğer, söğerse
(Emre) eder mi esef...
Onlar bilseler eğer,
Küfür eylemez, öğer;
Görün ehli şefkati,
Acır da neler çeker...
Onlardır Hak aynası,
Değildir Hakka âsi;
Bu (Emre) yi söyleten,
Görünenin sevdası.
Eğer, kim neyi sever,
Durmayıp onu öğer;
(Emre) âşikâr etse,
Umulmadıklar döğer.
1.5.1948
Evvel ve Âhir değil mi?
Görünen, (Zâhir) değil mi?
İster ise bu topraktan
Demeğe kaadir değil mi?
İsterse kendi okutur,
Hâli taştan eder zuhur;
Kudretini anlamıyan,
Bilmez, eder sokur sokur.
Birikirler bir araya,
Onlar ikrar eder gûya;
Kudretini seyretmeyip
İsyan ederler Mevlâya;
Görüp etmezler imanı,
Niçin seviyorlar zannı?
Onlar hidayet ehlini
Görünce sıkılır canı.
Kulak vermezler sözüne,
Teslim olmazlar özüne,
Okurken elleri kalkar,
Bilmeyip, göğün yüzüne.
Hakkı ararlar semadan,
Zannederler söyler beden;
Çıkmış iken elektrik,
Yakmak isterler şamadan.
Her haller bulmuşken kemal
Meydana çıkmışken (Cemal),
Ehline ilân ediyor,
Hamsofular eder ihmal.
Seyreder nefsine erler,
Hepinize (bakın!) derler;
Bu sağırların elinden
Kâmiller neler çekerler...
Gelmiş, geçmiş nice kâmil,
Göstermeğe dökmüştür dil;
Yüzbinde birisi duymuş,
Gerisine kabil değil.
(İlmi Hakikat) sormuşlar,
Duymayıp tuzak kurmuşlar;
Onlar (Dost) tarif ederken,
Boyunlarını vurmuşlar.
Bu yola olmuşlar kurban,
Yeryüzüne dökmüşler kan;
(Emre), canı feda eyle,
Seni daim saklar Rahman.
Böyle emreyledi Dilber,
Yeter ki sen ol beraber.
Tâ evvelden vâdeyledi,
Her hallerden eder siper. (1)
(1) Siper etmek = Muhafaza etmek.
1.5.1948
Görünen, (Zâhir) değil mi?
İster ise bu topraktan
Demeğe kaadir değil mi?
İsterse kendi okutur,
Hâli taştan eder zuhur;
Kudretini anlamıyan,
Bilmez, eder sokur sokur.
Birikirler bir araya,
Onlar ikrar eder gûya;
Kudretini seyretmeyip
İsyan ederler Mevlâya;
Görüp etmezler imanı,
Niçin seviyorlar zannı?
Onlar hidayet ehlini
Görünce sıkılır canı.
Kulak vermezler sözüne,
Teslim olmazlar özüne,
Okurken elleri kalkar,
Bilmeyip, göğün yüzüne.
Hakkı ararlar semadan,
Zannederler söyler beden;
Çıkmış iken elektrik,
Yakmak isterler şamadan.
Her haller bulmuşken kemal
Meydana çıkmışken (Cemal),
Ehline ilân ediyor,
Hamsofular eder ihmal.
Seyreder nefsine erler,
Hepinize (bakın!) derler;
Bu sağırların elinden
Kâmiller neler çekerler...
Gelmiş, geçmiş nice kâmil,
Göstermeğe dökmüştür dil;
Yüzbinde birisi duymuş,
Gerisine kabil değil.
(İlmi Hakikat) sormuşlar,
Duymayıp tuzak kurmuşlar;
Onlar (Dost) tarif ederken,
Boyunlarını vurmuşlar.
Bu yola olmuşlar kurban,
Yeryüzüne dökmüşler kan;
(Emre), canı feda eyle,
Seni daim saklar Rahman.
Böyle emreyledi Dilber,
Yeter ki sen ol beraber.
Tâ evvelden vâdeyledi,
Her hallerden eder siper. (1)
(1) Siper etmek = Muhafaza etmek.
1.5.1948
Gördüm, Cemal olmuş yüzü Kahharın,
Açıldı çiçeği gelen baharın,
Bülbülleri feryadeder seherin,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Açan güller elvan elvan boyanır,
Gören bülbül acep nasıl dayanır...
Sadasını duyan gafil uyanır.
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Dudu görse, yemez oluyor şeker,
O Dilbere âşık olan ne çeker...
Ne hoş oluyormuş âşıklık meğer...
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Âdem ve Havva'dan verilmiş huyu,
Muhammed, Ali'den alınmış soyu,
(Allahüssamed) tir, görünür boyu,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Cibrîli Emîn'e benziyor sözü,
Yusuf-u Ken'ana benziyor gözü,
Burnunun üstüdür Sırât'ın düzü,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Arş-ı Âlâ'ya da benziyor başı,
Sidre-i Müntehâ olmuştur kaşı,
Dost'a yol olmuştur âşık bakışı,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Görenler, aslına olmuştur giryan,
(Emre) vâsıl oldu, olunca üryan;
Orada sıtrolmuş Hazreti Rahman,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Yüzünün perdesi Âdem sıfatı,
Âşık o sıfattan okur âyâtı,
(Emre) okuyunca buldu necatı...
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Sen âşık ol, kalbden çıkıyor sesi,
Bir Âdemden aldı (Emre) nefesi,
Dört nesneden, Bülbül, yaptı kafesi,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Âşikâr görünmez kolay cemali,
Görünse bozuyor, bu sır, hayali,
Perde olmuştur, bilmez muhalı; (1)
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Göründü, kendinin olmuştur bu dil,
Bütün kudret kendi, başka hal değil
(Emre), takvâ yürü, sen ona sevil,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
(1) Muhallanmak = Bir şeyi garip ve tuhaf bulmak. Onun (İnsan-ı Kâmil) i garip ve tuhaf bulması, beğenmemesi, kendisi için bir perde olmuştur.
4.5.1948
Açıldı çiçeği gelen baharın,
Bülbülleri feryadeder seherin,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Açan güller elvan elvan boyanır,
Gören bülbül acep nasıl dayanır...
Sadasını duyan gafil uyanır.
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Dudu görse, yemez oluyor şeker,
O Dilbere âşık olan ne çeker...
Ne hoş oluyormuş âşıklık meğer...
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Âdem ve Havva'dan verilmiş huyu,
Muhammed, Ali'den alınmış soyu,
(Allahüssamed) tir, görünür boyu,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Cibrîli Emîn'e benziyor sözü,
Yusuf-u Ken'ana benziyor gözü,
Burnunun üstüdür Sırât'ın düzü,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Arş-ı Âlâ'ya da benziyor başı,
Sidre-i Müntehâ olmuştur kaşı,
Dost'a yol olmuştur âşık bakışı,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Görenler, aslına olmuştur giryan,
(Emre) vâsıl oldu, olunca üryan;
Orada sıtrolmuş Hazreti Rahman,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Yüzünün perdesi Âdem sıfatı,
Âşık o sıfattan okur âyâtı,
(Emre) okuyunca buldu necatı...
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Sen âşık ol, kalbden çıkıyor sesi,
Bir Âdemden aldı (Emre) nefesi,
Dört nesneden, Bülbül, yaptı kafesi,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Âşikâr görünmez kolay cemali,
Görünse bozuyor, bu sır, hayali,
Perde olmuştur, bilmez muhalı; (1)
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
Göründü, kendinin olmuştur bu dil,
Bütün kudret kendi, başka hal değil
(Emre), takvâ yürü, sen ona sevil,
Himmet etse, görünüyor, Cânânım.
(1) Muhallanmak = Bir şeyi garip ve tuhaf bulmak. Onun (İnsan-ı Kâmil) i garip ve tuhaf bulması, beğenmemesi, kendisi için bir perde olmuştur.
4.5.1948
Kimi meyyaldir altuna,
Haşrolurlar daim ona;
Bir hale meyyal değilim,
Mevlâm! ben âşıkım sana.
Gönül neden olmaz âşık?
Mevlâm! seni gören, ayık;
Put olur senden gayrisi,
Sunam! sana tapmak lâyık.
Sen var iken sevmem eli,
Beni kabul et Sevgili!
Seni medheder dört kitap
İkmal etmiş Arap dili.
Bırakmamış hiç bir noksan,
Onun için denmiş Kur'an;
Tekâmülü: (İsm-i Âzam),
Okuyor yok olan insan.
Okuyunca olur dellâl,
Başka varlık olur hayal;
Arzu ile soranlara,
İlân eden, oluyor lâl.
Üç yerinde vardır mühür,
Esir etmiş bırakmaz hür;
O mühürler çözülmeden,
Arzu eden, nasıl görür...
Kendi basmış, kendi çözer,
Çözmek için durmaz gezer;
Teslim olup da çözdüren
Mühürü çözene benzer.
Olmak lâzım ona teslim
Kur'anda gizli bir ilim;
Bu bir esrar bilgisidir,
Okuyamaz zâhir âlim.
Yazılıdır et üstüne,
Aç kalmak lâzım çok sene;
Cana, vara kıymet veren,
Yakın olamaz bu dine.
Onlar geçemez başından,
Gıdayı veren aşından;
Bakma ile görülür mü
O Sultan, saray dışından?..
Harabolsa ten duvarı,
Eğer unutursa vârı,
Üryan olur; seyir eder,
Meydana çıkarır Yâr'ı.
Tarif etmiştir Muhammed,
Değil mi bizlere ibret?
Yalınayak gitmedi mi?
Tenezzül etmek marifet.
O, bıraktı kibri, kini,
Böylece buldu bu dini;
Manevîdir, daim bekler
Razı olup da gideni.
(Emre), çabuk yürü, ulaş,
Geri kalınğ, olma yavaş;
Senden sana yakındır Dost,
Uzak görme, sende, yaklaş.
5.5.1948
Haşrolurlar daim ona;
Bir hale meyyal değilim,
Mevlâm! ben âşıkım sana.
Gönül neden olmaz âşık?
Mevlâm! seni gören, ayık;
Put olur senden gayrisi,
Sunam! sana tapmak lâyık.
Sen var iken sevmem eli,
Beni kabul et Sevgili!
Seni medheder dört kitap
İkmal etmiş Arap dili.
Bırakmamış hiç bir noksan,
Onun için denmiş Kur'an;
Tekâmülü: (İsm-i Âzam),
Okuyor yok olan insan.
Okuyunca olur dellâl,
Başka varlık olur hayal;
Arzu ile soranlara,
İlân eden, oluyor lâl.
Üç yerinde vardır mühür,
Esir etmiş bırakmaz hür;
O mühürler çözülmeden,
Arzu eden, nasıl görür...
Kendi basmış, kendi çözer,
Çözmek için durmaz gezer;
Teslim olup da çözdüren
Mühürü çözene benzer.
Olmak lâzım ona teslim
Kur'anda gizli bir ilim;
Bu bir esrar bilgisidir,
Okuyamaz zâhir âlim.
Yazılıdır et üstüne,
Aç kalmak lâzım çok sene;
Cana, vara kıymet veren,
Yakın olamaz bu dine.
Onlar geçemez başından,
Gıdayı veren aşından;
Bakma ile görülür mü
O Sultan, saray dışından?..
Harabolsa ten duvarı,
Eğer unutursa vârı,
Üryan olur; seyir eder,
Meydana çıkarır Yâr'ı.
Tarif etmiştir Muhammed,
Değil mi bizlere ibret?
Yalınayak gitmedi mi?
Tenezzül etmek marifet.
O, bıraktı kibri, kini,
Böylece buldu bu dini;
Manevîdir, daim bekler
Razı olup da gideni.
(Emre), çabuk yürü, ulaş,
Geri kalınğ, olma yavaş;
Senden sana yakındır Dost,
Uzak görme, sende, yaklaş.
5.5.1948
İster ise harab eder cihanı,
İster ise şen eder cümle canı,
Bütün varlık kendisinin değil mi,
İster ise, kullarına ihsanı.
İster ise tufanına tutturur,
Yunus gibi balığına yutturur,
İster ise her taraftan gizlenir,
İster ise gözler önünde durur.
Evvel olan, Âhir olan kendisi,
Bâtın olan, Zâhir olan kendisi,
İster ise fücurata düşürür,
Her sıfattan Tâhir olan kendisi.
İster ise her hayatla bir olur,
İster ise her murtadla bir olur,
İster ise her varlıktan ayrılır,
İster ise her sıfatla bir olur.
İster ise her varlığı eder hâk,
İster ise döner, eder piripâk,
İster ise her kalblere kir olur.
Kendisinin yerler ile hep eflâk.
İster ise lutfunu eder bize,
İster ise bizi çıkarır yüze,
İster ise bülbülleri lâl eder,
İster ise gizlenir dilimize.
İster ise döner de eder ahraz, (1)
İster ise dil verir, olur muraz,
Mülk kendinin, Mâlikidir her günün,
Hiç kimseler edemiyor itiraz.
İster ise diliyene mal verir,
İster ise lâyıkına (hal) verir,
Aman (Emre), sen Kudret'e teslim ol,
İster ise dönüp de vebal verir.
(1) Ahraz = sağır ve dilsiz.
7.5.1948
İster ise şen eder cümle canı,
Bütün varlık kendisinin değil mi,
İster ise, kullarına ihsanı.
İster ise tufanına tutturur,
Yunus gibi balığına yutturur,
İster ise her taraftan gizlenir,
İster ise gözler önünde durur.
Evvel olan, Âhir olan kendisi,
Bâtın olan, Zâhir olan kendisi,
İster ise fücurata düşürür,
Her sıfattan Tâhir olan kendisi.
İster ise her hayatla bir olur,
İster ise her murtadla bir olur,
İster ise her varlıktan ayrılır,
İster ise her sıfatla bir olur.
İster ise her varlığı eder hâk,
İster ise döner, eder piripâk,
İster ise her kalblere kir olur.
Kendisinin yerler ile hep eflâk.
İster ise lutfunu eder bize,
İster ise bizi çıkarır yüze,
İster ise bülbülleri lâl eder,
İster ise gizlenir dilimize.
İster ise döner de eder ahraz, (1)
İster ise dil verir, olur muraz,
Mülk kendinin, Mâlikidir her günün,
Hiç kimseler edemiyor itiraz.
İster ise diliyene mal verir,
İster ise lâyıkına (hal) verir,
Aman (Emre), sen Kudret'e teslim ol,
İster ise dönüp de vebal verir.
(1) Ahraz = sağır ve dilsiz.
7.5.1948
Gel gönül, gel, çalış, yürü menzile,
Ömür tez geçer, sen eyle acele;
Günbegün durmayıp geçiyor vakıt,
Güvenilmez görünmiyen acele.
Bu dünyayı bırakmazsan sen eğer.
Kara deve gelir, kapıya çöker;
Azraile can verene seyreyle,
Gözü görmez, dil tutulur, ne çeker...
Sağa, sola seyreder melûl melûl,
Gaibolur Hakka doğru giden yol;
Bu hallerden kurtulmak ister isen,
Bir Velî'yi bul, ona sen teslim ol.
Dost görecek göz, göğe dikilmeden,
Can alıcı, sana yakın gelmeden,
Sen canını Mevlâya teslim eyle,
Bedenine can deliği delmeden.
Azrail gelir de gözüne bakar,
Bakar bakmaz gözünün nuru akar,
Ağzını, gözünü nekadar yumsan,
Onu görür görmez dışarı çıkar.
Çıkar çıkmaz solar gözünün ağı,
Göremezsin burda bahçeyi, bağı;
Canın tene bitişiktir koparır,
Bileği demirden, kanca parmağı.
Pençesine geçer sevdiğin canın,
Acısından göğe çıkar efgaanın;
Anladıysan canı Dosta teslim et,
Anlamazsan, nitsin sana Rahmanın...
Birgün olur, nasıl olsa can çıkar,
Gözlerinin suyu yerlere akar;
Burda Haktan çok fazla sevdiklerin,
Bedenini alır, toprağa sokar.
Söylenmiyor onun öte tarafı...
Söylenirse anlaşılmıyor lâfı;
(Emre), eğer canı cevher ettiysen,
Seni daim bekler Hakkın sarrafı.
Topraklar altında kalsa da altın,
Çürüyüp de hayatına olmaz son,
Fenâ âleminden pervaz et göğe,
Bir hakikat ağacı dalına kon.
7.5.1948
Ömür tez geçer, sen eyle acele;
Günbegün durmayıp geçiyor vakıt,
Güvenilmez görünmiyen acele.
Bu dünyayı bırakmazsan sen eğer.
Kara deve gelir, kapıya çöker;
Azraile can verene seyreyle,
Gözü görmez, dil tutulur, ne çeker...
Sağa, sola seyreder melûl melûl,
Gaibolur Hakka doğru giden yol;
Bu hallerden kurtulmak ister isen,
Bir Velî'yi bul, ona sen teslim ol.
Dost görecek göz, göğe dikilmeden,
Can alıcı, sana yakın gelmeden,
Sen canını Mevlâya teslim eyle,
Bedenine can deliği delmeden.
Azrail gelir de gözüne bakar,
Bakar bakmaz gözünün nuru akar,
Ağzını, gözünü nekadar yumsan,
Onu görür görmez dışarı çıkar.
Çıkar çıkmaz solar gözünün ağı,
Göremezsin burda bahçeyi, bağı;
Canın tene bitişiktir koparır,
Bileği demirden, kanca parmağı.
Pençesine geçer sevdiğin canın,
Acısından göğe çıkar efgaanın;
Anladıysan canı Dosta teslim et,
Anlamazsan, nitsin sana Rahmanın...
Birgün olur, nasıl olsa can çıkar,
Gözlerinin suyu yerlere akar;
Burda Haktan çok fazla sevdiklerin,
Bedenini alır, toprağa sokar.
Söylenmiyor onun öte tarafı...
Söylenirse anlaşılmıyor lâfı;
(Emre), eğer canı cevher ettiysen,
Seni daim bekler Hakkın sarrafı.
Topraklar altında kalsa da altın,
Çürüyüp de hayatına olmaz son,
Fenâ âleminden pervaz et göğe,
Bir hakikat ağacı dalına kon.
7.5.1948
Bu evde tükenmez iş,
Karar böyle verilmiş;
Bir çelikten leblebi,
Kolay kolay kesmez diş.
Hazmolunmaz, yutulsa,
Zaptolunmaz, tutulsa,
Tekrar geri geliyor,
Coşkun suya atılsa.
Gelir, tekrar dirilir,
Başına gelen bilir;
Bu bir ateş makamı,
Yok olunca erilir.
Gafil olsak, gelir hoş,
Bindebiri kurtulmuş;
Eğer kaçsa kurtulmaz,
Olsa semadaki kuş.
Düşmüştür peygamberler,
Bırakmışlar eserler;
Hakikatı söylersek,
Anlamayıp küserler.
Duyanlar, etmez hazım,
Derler: bize ne lâzım...
Hodbehod gösterirsek,
Derler: değil murazım.
Çünkü aldatmış cife,
Görse gelirler keyfe;
Kartal leşi görünce,
Hiç bakamaz necefe.
Leş görürse dolanır,
Dudakları sulanır;
Gül kokusu gelirse,
Mideleri bulanır.
Bülbül âşıktır güle,
Der: koku gülden gele;
Bu (Emre) nin sözünü
Dosta ulaşan bile.
Durmaz söyler her zaman,
Eylemek ister ihsan;
Yâr'ı işaret etse
Eyliyemezler iman.
Ne kadar çeksek emek,
Nasibolmuyor görmek;
Dosta doğru gidemez,
Ayağında var köstek.
Onun için gezemez,
Bir bilene (çöz!) demez;
Bir Kudret bağlamıştır,
Eli ile çözemez.
Haktan olmazsa imdat,
Çözersen eder feryat;
Anahtarı göstersen,
Kızışır, olur murtad. (1)
Böyle olur her zaman,
Görür, etmezler iman;
Yollarını kesmiştir,
Huriyle melek gılman.
Ne eylesin bu (Emre)...
İster, onlar da göre;
Teslim olmuşlar mıdır
Manevî Peygambere?
(1) Kızışmak = Hiddetlenmek, kızmak. Murtad = mürted.
9.5.1948
Karar böyle verilmiş;
Bir çelikten leblebi,
Kolay kolay kesmez diş.
Hazmolunmaz, yutulsa,
Zaptolunmaz, tutulsa,
Tekrar geri geliyor,
Coşkun suya atılsa.
Gelir, tekrar dirilir,
Başına gelen bilir;
Bu bir ateş makamı,
Yok olunca erilir.
Gafil olsak, gelir hoş,
Bindebiri kurtulmuş;
Eğer kaçsa kurtulmaz,
Olsa semadaki kuş.
Düşmüştür peygamberler,
Bırakmışlar eserler;
Hakikatı söylersek,
Anlamayıp küserler.
Duyanlar, etmez hazım,
Derler: bize ne lâzım...
Hodbehod gösterirsek,
Derler: değil murazım.
Çünkü aldatmış cife,
Görse gelirler keyfe;
Kartal leşi görünce,
Hiç bakamaz necefe.
Leş görürse dolanır,
Dudakları sulanır;
Gül kokusu gelirse,
Mideleri bulanır.
Bülbül âşıktır güle,
Der: koku gülden gele;
Bu (Emre) nin sözünü
Dosta ulaşan bile.
Durmaz söyler her zaman,
Eylemek ister ihsan;
Yâr'ı işaret etse
Eyliyemezler iman.
Ne kadar çeksek emek,
Nasibolmuyor görmek;
Dosta doğru gidemez,
Ayağında var köstek.
Onun için gezemez,
Bir bilene (çöz!) demez;
Bir Kudret bağlamıştır,
Eli ile çözemez.
Haktan olmazsa imdat,
Çözersen eder feryat;
Anahtarı göstersen,
Kızışır, olur murtad. (1)
Böyle olur her zaman,
Görür, etmezler iman;
Yollarını kesmiştir,
Huriyle melek gılman.
Ne eylesin bu (Emre)...
İster, onlar da göre;
Teslim olmuşlar mıdır
Manevî Peygambere?
(1) Kızışmak = Hiddetlenmek, kızmak. Murtad = mürted.
9.5.1948
Bu dünyayı neden görüyorsun hoş?
Dört yanından arzudan tuzak kurmuş...
Nefsim! sen elini sakın uzatma,
İbret ile sen bak: kimi doyurmuş?
Bu dünyaya gelen mutlaka göçer,
Ecel şerbetini alır da içer;
Birçokları gelip terkedip gitmiş,
İyi, kötü nice isimler geçer...
Her gelenler: dünya benimdir! demiş,
Kendine verilen rızkını yemiş;
Her vârını burda koyup giderken
Kefen diye dokuz arşın bez giymiş.
Bu dünyayı nice etmişler imar,
Dünya fâni, durmaz ediyor inkâr;
Harabolur, daim devri böyledir,
Huda böyle etmiş evvelden karar.
Seyrettin mi gelip göç eden cana?
Meyil vermez bilen, dönen cihana;
Bu bir gizli haldir, kolay görülmez,
Elin ile ateş yaktın vatana.
Harabolmuştur birçok apartıman,
Altında kalmıştır imar eden can;
Güvenilmez o Dostun verdiğine,
Evvel verir sonra o eder kurban.
Güvenilmez dünyanın varlığına,
Ehli gaflet seviyor kana kana;
Evvelâ yüzüne gülüyor sanır,
Son zamanda kıyar tatlı canına.
Seherlerde yaklaşana döker dil,
O lisandan bilmesi kabil değil;
Her neyi seversen burda (İsmail),
Canını almağa olur Azrail.
Aman (Emre), aldanma sen bir vâra,
Her halini teslim eyle Gaffar'a;
Söylediğin, yakanı destelemiş,
Elinden almağa sen çare ara.
25.5.1948
Dört yanından arzudan tuzak kurmuş...
Nefsim! sen elini sakın uzatma,
İbret ile sen bak: kimi doyurmuş?
Bu dünyaya gelen mutlaka göçer,
Ecel şerbetini alır da içer;
Birçokları gelip terkedip gitmiş,
İyi, kötü nice isimler geçer...
Her gelenler: dünya benimdir! demiş,
Kendine verilen rızkını yemiş;
Her vârını burda koyup giderken
Kefen diye dokuz arşın bez giymiş.
Bu dünyayı nice etmişler imar,
Dünya fâni, durmaz ediyor inkâr;
Harabolur, daim devri böyledir,
Huda böyle etmiş evvelden karar.
Seyrettin mi gelip göç eden cana?
Meyil vermez bilen, dönen cihana;
Bu bir gizli haldir, kolay görülmez,
Elin ile ateş yaktın vatana.
Harabolmuştur birçok apartıman,
Altında kalmıştır imar eden can;
Güvenilmez o Dostun verdiğine,
Evvel verir sonra o eder kurban.
Güvenilmez dünyanın varlığına,
Ehli gaflet seviyor kana kana;
Evvelâ yüzüne gülüyor sanır,
Son zamanda kıyar tatlı canına.
Seherlerde yaklaşana döker dil,
O lisandan bilmesi kabil değil;
Her neyi seversen burda (İsmail),
Canını almağa olur Azrail.
Aman (Emre), aldanma sen bir vâra,
Her halini teslim eyle Gaffar'a;
Söylediğin, yakanı destelemiş,
Elinden almağa sen çare ara.
25.5.1948
Bildirmiştir gelip geçen peygamber,
Getirmişler Haktan nice haberler.
Ağlıyanlar olmuş bizle beraber,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Nere gitti (benim!) diyen Süleyman?
Bu dünyayı zaptederdi her zaman
Ona bütün kurt, kuş dururdu divan...
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Ayıptır (bu dünya benimdir!) demek,
(Benim!) diye çoğu çekmişti emek;
Bu dünyayı böyle döndürür Felek,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Haktır bütün görünüşün sahibi,
Her ne kadar baksan, görünmez dibi,
Birgün kaçar düşman kovalar gibi,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Bu âlemi bilip görmektir hüner,
Yanan ışık, birgün elbette söner;
(Emre) sevdiğini her daim över...
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
25.5.1948
Getirmişler Haktan nice haberler.
Ağlıyanlar olmuş bizle beraber,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Nere gitti (benim!) diyen Süleyman?
Bu dünyayı zaptederdi her zaman
Ona bütün kurt, kuş dururdu divan...
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Ayıptır (bu dünya benimdir!) demek,
(Benim!) diye çoğu çekmişti emek;
Bu dünyayı böyle döndürür Felek,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Haktır bütün görünüşün sahibi,
Her ne kadar baksan, görünmez dibi,
Birgün kaçar düşman kovalar gibi,
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
Bu âlemi bilip görmektir hüner,
Yanan ışık, birgün elbette söner;
(Emre) sevdiğini her daim över...
Her şey fâni, dünya yerinde durur.
25.5.1948
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder