Kitap: 2 SAYI: 201 - 210
Neler geçmiş bu köprüden...
Akıl geçer, değil beden;
Varlıkları burda kalmış;
(Lâyüs'el)dir; denmez: neden?
Her gelenler, eder devir,
Kimi Mü'min, kimi kâfir;
Hudâ'nın sırrı bilinmez,
Gözü görenlere: Zâhir.
Arkasında var bir ağaç,
Meyvaları: Mânevî Tac;
O meyvadan yemek için,
Her hâlini alırlar baç.
Orda ederler iftirâ,
Birçokları sürer kara;
Zerre kadar incinirsen,
Seni bırakmazlar (Yâr)a.
Geçmek için feryâdımız;
Neler çekti ecdâdımız...
Her tarafta bed söylenir
Onun için bu adımız.
Böyle emreyledi İlâh,
Onun için çekilir âh;
Görür görmez ayna olduk;
Bâzı bakan, eder ikrah.
Eğer bitse (hâl-i beşer),
Görür görmez aşka düşer;
O (Yüz)den seyrân edilir:
İki âlem, hem de mahşer.
(Emre) dâim görür, bakar,
Orda nice gül, bülbül var,
Kendisinden geçenlerin
Canlarına tatlı kokar.
Zapteden : Fuzûle Emre, Ekrem Özhatay
25.12.953 Saat:9.25
25.12.1953
Akıl geçer, değil beden;
Varlıkları burda kalmış;
(Lâyüs'el)dir; denmez: neden?
Her gelenler, eder devir,
Kimi Mü'min, kimi kâfir;
Hudâ'nın sırrı bilinmez,
Gözü görenlere: Zâhir.
Arkasında var bir ağaç,
Meyvaları: Mânevî Tac;
O meyvadan yemek için,
Her hâlini alırlar baç.
Orda ederler iftirâ,
Birçokları sürer kara;
Zerre kadar incinirsen,
Seni bırakmazlar (Yâr)a.
Geçmek için feryâdımız;
Neler çekti ecdâdımız...
Her tarafta bed söylenir
Onun için bu adımız.
Böyle emreyledi İlâh,
Onun için çekilir âh;
Görür görmez ayna olduk;
Bâzı bakan, eder ikrah.
Eğer bitse (hâl-i beşer),
Görür görmez aşka düşer;
O (Yüz)den seyrân edilir:
İki âlem, hem de mahşer.
(Emre) dâim görür, bakar,
Orda nice gül, bülbül var,
Kendisinden geçenlerin
Canlarına tatlı kokar.
Zapteden : Fuzûle Emre, Ekrem Özhatay
25.12.953 Saat:9.25
25.12.1953
Açılmış, benzer güllere,
Bürünmüş nurdan tüllere;
Kendi, kendine bakıyor,
Yüzü, görünmez ellere.
Deryadır, görünür damla,
Her tarafı muhît Mevlâ;
Bâzı, bir zerreden âciz;
Eder her yanı istîlâ.
Deriden bürünür nikap,
Bu âlemi eder hesap;
Kendini gizlemek için
Arzûdan gösterir hicap.
İsterse, olur âşikâr,
Herkesle beraber arar;
Eğer memnûn edemezsen,
Âdem sıfatına kaçar.
Edebilir isen îman,
Soyunur, görünür üryan;
Hâlinden suâl olunmaz:
Cânîlere eder ihsan.
Ezelîden budur âdet:
Dileyene eder himmet;
Azap kapısını açar,
Dersen: ben ettim ibâdet.
Hazînesinde affı çok,
Hâkimdir, herşeye Mâşuk;
(Emre)! senden istediği:
Bir varlık değildir; yokluk.
Zapteden: Vasfiye Değirmenci, Dr. Çakmak, Selim Akgül.
Saat:10.30
26.12.1953
Bürünmüş nurdan tüllere;
Kendi, kendine bakıyor,
Yüzü, görünmez ellere.
Deryadır, görünür damla,
Her tarafı muhît Mevlâ;
Bâzı, bir zerreden âciz;
Eder her yanı istîlâ.
Deriden bürünür nikap,
Bu âlemi eder hesap;
Kendini gizlemek için
Arzûdan gösterir hicap.
İsterse, olur âşikâr,
Herkesle beraber arar;
Eğer memnûn edemezsen,
Âdem sıfatına kaçar.
Edebilir isen îman,
Soyunur, görünür üryan;
Hâlinden suâl olunmaz:
Cânîlere eder ihsan.
Ezelîden budur âdet:
Dileyene eder himmet;
Azap kapısını açar,
Dersen: ben ettim ibâdet.
Hazînesinde affı çok,
Hâkimdir, herşeye Mâşuk;
(Emre)! senden istediği:
Bir varlık değildir; yokluk.
Zapteden: Vasfiye Değirmenci, Dr. Çakmak, Selim Akgül.
Saat:10.30
26.12.1953
Yârim! seni görenler,
Canı sana verenler...
Aşk geçirdi bir ele,
Akıl ermez nereler...
Burda açıldı (Ufuk),
Orda görüldü (yokluk);
Herşeyler oldu fânî,
Yüzünden başka şey yok.
Sensin (Deryâ-yı Ahad),
Sensin koparan afat;
İki kaşından okur,
Bilenler, (Yedi Âyet).
Kapıları açılır,
Nûru yere saçılır;
Esîr eden dünyâdan,
O kapıdan kaçılır.
Kalmaz âlemde kâfir,
Sırlar, olunca zâhir;
Seni tutup bağlıyan,
O vakit olur esir.
Orda affolur günah,
Orda bilinir İlâh;
Bu sırrı anlayınca,
(İsmail) oldu ferah.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:8.15
28.12.1953
Canı sana verenler...
Aşk geçirdi bir ele,
Akıl ermez nereler...
Burda açıldı (Ufuk),
Orda görüldü (yokluk);
Herşeyler oldu fânî,
Yüzünden başka şey yok.
Sensin (Deryâ-yı Ahad),
Sensin koparan afat;
İki kaşından okur,
Bilenler, (Yedi Âyet).
Kapıları açılır,
Nûru yere saçılır;
Esîr eden dünyâdan,
O kapıdan kaçılır.
Kalmaz âlemde kâfir,
Sırlar, olunca zâhir;
Seni tutup bağlıyan,
O vakit olur esir.
Orda affolur günah,
Orda bilinir İlâh;
Bu sırrı anlayınca,
(İsmail) oldu ferah.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:8.15
28.12.1953
Yaktın beni Güzelim,
Lâl oldu benim dilim;
Tutuldum ceryânına,
Deprenmez oldu elim.
Varlıklar oldu hayâl,
Üryan olunca (Cemâl);
Eğer kime bakarsan,
Uyuşup, oluyor lâl.
Unutur dünyâsını,
Görünce Mevlâsını;
Aman sen bu hamamın,
Bil, çınlatma tasını.
Siper eyle nizâmı,
Yoldaş eyle bu gamı;
Bilemezler (Dilber)i,
Seyrederler hamamı.
Hamam içinde (Dilber),
Âdemi etmiş siper;
(Emre)! senin sevdiğin,
Âlem ile beraber.
Bildin, gözlerim, ağla,
Eri, (Deryâ)ya çağla!
Çalış, kurtar gönlünü,
Yetiş, aslına bağla.
Zapteden : Şevket Kutkan
Saat:10.26
28.12.1953
Lâl oldu benim dilim;
Tutuldum ceryânına,
Deprenmez oldu elim.
Varlıklar oldu hayâl,
Üryan olunca (Cemâl);
Eğer kime bakarsan,
Uyuşup, oluyor lâl.
Unutur dünyâsını,
Görünce Mevlâsını;
Aman sen bu hamamın,
Bil, çınlatma tasını.
Siper eyle nizâmı,
Yoldaş eyle bu gamı;
Bilemezler (Dilber)i,
Seyrederler hamamı.
Hamam içinde (Dilber),
Âdemi etmiş siper;
(Emre)! senin sevdiğin,
Âlem ile beraber.
Bildin, gözlerim, ağla,
Eri, (Deryâ)ya çağla!
Çalış, kurtar gönlünü,
Yetiş, aslına bağla.
Zapteden : Şevket Kutkan
Saat:10.26
28.12.1953
İçinden geçtiğim, yalan dünyâsın,
Aklın cevherini, alan dünyâsın;
Ömrün bellisizdir, târîhin yoktur,
Boşalıp boşalıp, dolan dünyasın.
Seni sevenlere, verinğ zehiri,
Yiyenler gidiyor, kalmıyor geri;
Bilip aldanmıyan, gözünü açar,
Hîleni anlıyan, yüzbinde biri.
Sana aldananlar, ne kadar ahmak...
Mevlâyı bildirmenğ, gösterinğ toprak;
Tılısımdan nice, ampulün vardır...
Sonu zindan ama, görünür berrak.
Görüp anlıyanlar, ne kadar mâhir...
Senden kurtulanlar, oluyor tâhir;
Ecel şerbetini, şerden içirinğ,
Gelene düşmansın, evvel ve âhir.
Anlaşılsa eğer, (Her Gözden Gören)...
Senden kurtarıyor, (Ondan Görünen);
İncilden, Kur'andan, hem de Zebûr'dan
Tenbîh edilmiştir: O sırrı öğren!
Sevip güvenenler, kalır mı geri,
Her ne kadar yapsa, nice tedbîri?
Yârabbî, zorumuş, yakayı almak...
Kaçıp tutulmıyan, ebedî diri.
Perdeyi tutarsın, mülk ile maldan,
Bilmiyen, kurtulmaz, böyle hayâlden,
Âşık olmıyanı, mahrûm edersin,
Kendine alacak, (Güzel Cemâl)den.
Fırıldak sendedir, yoktur kabâhat,
Hicâbı yırtmaya. lâzım cesâret;
Yönünü döneni, edenğ imtihan,
Nebîler söylemiş, dahî Muhammed.
Senin bir ismin var: söyleniyor: (Dâr),
Sana tutulmıyan, nice mertler var...
Önü ile ardı: yokluk değil mi?
Bilip anlıyanlar, edemez inkâr.
(Emre)! çok söyledin, gözlerini aç,
Seni de yakalar; dokanmadan kaç;
Aşkın eteğini, tut da bırakma,
Bu derdin dermânı, (aşk)ıdır, ilâç.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 9.50
31.12.1953
Aklın cevherini, alan dünyâsın;
Ömrün bellisizdir, târîhin yoktur,
Boşalıp boşalıp, dolan dünyasın.
Seni sevenlere, verinğ zehiri,
Yiyenler gidiyor, kalmıyor geri;
Bilip aldanmıyan, gözünü açar,
Hîleni anlıyan, yüzbinde biri.
Sana aldananlar, ne kadar ahmak...
Mevlâyı bildirmenğ, gösterinğ toprak;
Tılısımdan nice, ampulün vardır...
Sonu zindan ama, görünür berrak.
Görüp anlıyanlar, ne kadar mâhir...
Senden kurtulanlar, oluyor tâhir;
Ecel şerbetini, şerden içirinğ,
Gelene düşmansın, evvel ve âhir.
Anlaşılsa eğer, (Her Gözden Gören)...
Senden kurtarıyor, (Ondan Görünen);
İncilden, Kur'andan, hem de Zebûr'dan
Tenbîh edilmiştir: O sırrı öğren!
Sevip güvenenler, kalır mı geri,
Her ne kadar yapsa, nice tedbîri?
Yârabbî, zorumuş, yakayı almak...
Kaçıp tutulmıyan, ebedî diri.
Perdeyi tutarsın, mülk ile maldan,
Bilmiyen, kurtulmaz, böyle hayâlden,
Âşık olmıyanı, mahrûm edersin,
Kendine alacak, (Güzel Cemâl)den.
Fırıldak sendedir, yoktur kabâhat,
Hicâbı yırtmaya. lâzım cesâret;
Yönünü döneni, edenğ imtihan,
Nebîler söylemiş, dahî Muhammed.
Senin bir ismin var: söyleniyor: (Dâr),
Sana tutulmıyan, nice mertler var...
Önü ile ardı: yokluk değil mi?
Bilip anlıyanlar, edemez inkâr.
(Emre)! çok söyledin, gözlerini aç,
Seni de yakalar; dokanmadan kaç;
Aşkın eteğini, tut da bırakma,
Bu derdin dermânı, (aşk)ıdır, ilâç.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 9.50
31.12.1953
Nasıl anlatalım, acep bu gönlü...
Diriler işitir; duyar mı ölü...
Nebat, çiçek açar, yere dökülür;
(Nefahtü) sulamış; solar mı gülü...
Görünce, saçıyor, bülbül, sesini,
Ondan alır, verir, her nağmesini;
(Cenneti İrfan)dır, mahşerden evvel,
Âşıklara açar, nur perdesini.
Görenlerde kalmaz, âr ile hicap,
Mîzan, Defter, Köprü, böyle bir hesap;
Dünya ve âhiret, bu nefs içindir;
O elde okunur, (Canlı Bir Kitap).
Bilmeden görülse, suâli yoktur,
Bu aklın bildiği, misâli yoktur;
Ay ile gün, semâ, târîf edilmiş;
(Gönül)den gayriye, visâli yoktur.
Neler bağlamıştır, Yârab, beşeri...
Kimi mazlum bekler, kimi haşarı;
(Emre) bu dünyâda, (Dost)unu buldu;
Unuttu, bilmiyor (Haşr)i, (Mahşer)i.
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat:14.30
31.12.1953
Diriler işitir; duyar mı ölü...
Nebat, çiçek açar, yere dökülür;
(Nefahtü) sulamış; solar mı gülü...
Görünce, saçıyor, bülbül, sesini,
Ondan alır, verir, her nağmesini;
(Cenneti İrfan)dır, mahşerden evvel,
Âşıklara açar, nur perdesini.
Görenlerde kalmaz, âr ile hicap,
Mîzan, Defter, Köprü, böyle bir hesap;
Dünya ve âhiret, bu nefs içindir;
O elde okunur, (Canlı Bir Kitap).
Bilmeden görülse, suâli yoktur,
Bu aklın bildiği, misâli yoktur;
Ay ile gün, semâ, târîf edilmiş;
(Gönül)den gayriye, visâli yoktur.
Neler bağlamıştır, Yârab, beşeri...
Kimi mazlum bekler, kimi haşarı;
(Emre) bu dünyâda, (Dost)unu buldu;
Unuttu, bilmiyor (Haşr)i, (Mahşer)i.
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat:14.30
31.12.1953
Ne yollar yürüdük, ömür! seninle...
Bâzı hasret çektik, biz güle güle;
Geçen günlerimiz, geride kaldı,
Ne kadar istersek, geçer mi ele?
(Ân) sonra, bilinmez, ne gelir başa;
Durmaz da yürürüz, biz koşa koşa;
Ömür yolu birgün, hiçe dayanır,
Çekilen emekler mutlakaa boşa.
El ele verip de, uyanmalıyız,
(Git de gel!) diyene, dayanmalıyız;
Eller gibi, biz de, oluruz helâk;
(Aşk)ın ateşiyle, biz yanmalıyız.
İsimden, resimden, kalır mı, eser...
(Nasılsınız?) diyen, bizimle küser;
Hayat elde iken, bitmeli hesap;
Durduğumuz yere, sam yeli eser.
Uyutmak istiyor, gaflet uykusu,
Ona yardım eder, (hayat korkusu);
Bunlar bir cehennem, durmaz yanıyor,
Ateşi söndürür, (gözden akan su).
Nereye gitmiştir, evvelce gelen?
Güvenip (Fânî)ye, gururla gülen?
Geriye dönüp de, haber veremez,
Sırrını bilmeyip, cehl ile ölen.
Düşündürememiş, dünyânın tadı,
Oğlu, kızı, dahi, hem de ahfâdı;
Arkadan anılsa, kulağı duymaz,
Şöhret ile şânı, söylenen adı.
Yalamış, yutmuştur, birçok âlimi...
Burda bırakmışlar, çeşitli ilmi;
İşiten kulağa, duyurmak için,
(Emre)! söyletiyor benim dilimi.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat:15.50
31.12.1953
Bâzı hasret çektik, biz güle güle;
Geçen günlerimiz, geride kaldı,
Ne kadar istersek, geçer mi ele?
(Ân) sonra, bilinmez, ne gelir başa;
Durmaz da yürürüz, biz koşa koşa;
Ömür yolu birgün, hiçe dayanır,
Çekilen emekler mutlakaa boşa.
El ele verip de, uyanmalıyız,
(Git de gel!) diyene, dayanmalıyız;
Eller gibi, biz de, oluruz helâk;
(Aşk)ın ateşiyle, biz yanmalıyız.
İsimden, resimden, kalır mı, eser...
(Nasılsınız?) diyen, bizimle küser;
Hayat elde iken, bitmeli hesap;
Durduğumuz yere, sam yeli eser.
Uyutmak istiyor, gaflet uykusu,
Ona yardım eder, (hayat korkusu);
Bunlar bir cehennem, durmaz yanıyor,
Ateşi söndürür, (gözden akan su).
Nereye gitmiştir, evvelce gelen?
Güvenip (Fânî)ye, gururla gülen?
Geriye dönüp de, haber veremez,
Sırrını bilmeyip, cehl ile ölen.
Düşündürememiş, dünyânın tadı,
Oğlu, kızı, dahi, hem de ahfâdı;
Arkadan anılsa, kulağı duymaz,
Şöhret ile şânı, söylenen adı.
Yalamış, yutmuştur, birçok âlimi...
Burda bırakmışlar, çeşitli ilmi;
İşiten kulağa, duyurmak için,
(Emre)! söyletiyor benim dilimi.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat:15.50
31.12.1953
Dokuzyüzellidört, yarın, yılımız,
Hesapsız, kitapsız, bizim hâlimîz;
Her renklere uyar, bir ayna gibi,
Misli, târîfi yok, budur malımız.
Ölüp de dirilmiş insana benzer,
Her çeşit söylenen, lisâna benzer;
Yana yana sorsa, eğer bir beşer,
Anca ona deriz: renk, sana benzer.
Başka türlü olmaz, bu hâle misâl:
Görünmiyen: (Bâkî), görünen: (hayâl);
Bu derdin dertlisi, atmaz derdini,
(Men lemyezuk) denmiş, biz oluruz lâl.
(Göz)ümüzden duyar, bilen, sözünü:
Kalblerden kalbedir, (Mânâ)nın ünü;
Hayatların yolu: ardı ardına: (1)
Bilmiyen göremez, dönmeden yönü.
Bu kadar söylenen: sâde (Bir Nokta);
Anlamıyanlara, çok büyük hatâ;
İşâret edildi, bütün ruhlara;
Rumuz değil midir, o Âdem Ata?
Gelip de geçmemiş; her dâim diri,
(Mânevî Secde)nin, dâim minberi;
Onu seyreyleyip; dâim görene
Yüzünü gösterir, verir haberi.
(Emre) âşık oldu, çıktı meydana,
Âşık, onun için, bütün insana;
Gönlünün başını, koydu, kaldırmaz,
Feda eylemiştir, sevince, O'na.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 16.50
(1) "Hayatın yolu, arkaya doğru, kıçın kıçın yürüyerek"tir.
31.12.1953
Hesapsız, kitapsız, bizim hâlimîz;
Her renklere uyar, bir ayna gibi,
Misli, târîfi yok, budur malımız.
Ölüp de dirilmiş insana benzer,
Her çeşit söylenen, lisâna benzer;
Yana yana sorsa, eğer bir beşer,
Anca ona deriz: renk, sana benzer.
Başka türlü olmaz, bu hâle misâl:
Görünmiyen: (Bâkî), görünen: (hayâl);
Bu derdin dertlisi, atmaz derdini,
(Men lemyezuk) denmiş, biz oluruz lâl.
(Göz)ümüzden duyar, bilen, sözünü:
Kalblerden kalbedir, (Mânâ)nın ünü;
Hayatların yolu: ardı ardına: (1)
Bilmiyen göremez, dönmeden yönü.
Bu kadar söylenen: sâde (Bir Nokta);
Anlamıyanlara, çok büyük hatâ;
İşâret edildi, bütün ruhlara;
Rumuz değil midir, o Âdem Ata?
Gelip de geçmemiş; her dâim diri,
(Mânevî Secde)nin, dâim minberi;
Onu seyreyleyip; dâim görene
Yüzünü gösterir, verir haberi.
(Emre) âşık oldu, çıktı meydana,
Âşık, onun için, bütün insana;
Gönlünün başını, koydu, kaldırmaz,
Feda eylemiştir, sevince, O'na.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 16.50
(1) "Hayatın yolu, arkaya doğru, kıçın kıçın yürüyerek"tir.
31.12.1953
Aşk, bize etti neler...
Buna tutulan, tövbeler;
İki kaşın, dört kirpiğin,
Benim ciğerimi deler.
Dost elinden verir haber,
Gelen, haberle beraber;
Kimin gönlüne girerse,
Benliğinden koymaz eser.
Kanca takar, ettirir lâl,
Bu dünyayı görür hayâl;
Aşk ateşinde yananda
Olur mu günahla vebâl...
Kül olanın, kalmaz resmi,
Sâde bir renk olur cismi;
Çok dillerden bed söylenir
Yüzünü görenin ismi.
Bilen, geçiyor kendinden,
Geçip, yürüyor, bu dinden;
Cümlesine tatlı bakar,
Kim, yıkanır kibrü kinden.
Âşıkta olur mu gurur...
Eğer olsa, olur mâzur; (1)
(Emre) dünyayı unuttu,
Sevdiğine karşı durur.
Zapteden : Suphi Kükürt, Mehmet ve Ekrem Özhatay, Aziz Lâyık, Salih İnan, Ş. Kutkan
Saat: 22.40
(1) Mazur = kör.
31.12.1953
Buna tutulan, tövbeler;
İki kaşın, dört kirpiğin,
Benim ciğerimi deler.
Dost elinden verir haber,
Gelen, haberle beraber;
Kimin gönlüne girerse,
Benliğinden koymaz eser.
Kanca takar, ettirir lâl,
Bu dünyayı görür hayâl;
Aşk ateşinde yananda
Olur mu günahla vebâl...
Kül olanın, kalmaz resmi,
Sâde bir renk olur cismi;
Çok dillerden bed söylenir
Yüzünü görenin ismi.
Bilen, geçiyor kendinden,
Geçip, yürüyor, bu dinden;
Cümlesine tatlı bakar,
Kim, yıkanır kibrü kinden.
Âşıkta olur mu gurur...
Eğer olsa, olur mâzur; (1)
(Emre) dünyayı unuttu,
Sevdiğine karşı durur.
Zapteden : Suphi Kükürt, Mehmet ve Ekrem Özhatay, Aziz Lâyık, Salih İnan, Ş. Kutkan
Saat: 22.40
(1) Mazur = kör.
31.12.1953
Pervâneler gibi döner,
Bu aşktan verirmiş hüner;
Mevlânın yaktığı ateş,
Ne biter ve ne de söner.
Dönerek kıvılcım atar,
Temiz gönüllere batar;
Senin aşkına tutulan,
Ne uyur ve ne de yatar.
Yüzünü gören, unutmaz,
Başka bir sevdâyı tutmaz;
Aşkın, isâbet edeni,
Her dâim yakar, uyutmaz.
Aklını takmaz canına,
Bir hâl getirmez yanına;
Sende sallanan bu zilfin. (1)
Takılırsa gerdanına.
Tutturdu, ne etti bizi...
Tâkîbettiriyor izi:
Âşık gözünden akan yaş,
Doldurur nice denizi...
İçen, vermez cana kıymat,
Dimağında bulunmaz tad;
O deryada kim ki yunur,
Bulur hiç ölmedik hayat.
Aklı bilmez, söyler dili,
Anlamıyan, diyor: deli!
Mevlâ ile bir olanın,
Görünüşüdür delîli.
Bu dünyâyı eder zıyâ,
Bir renk eder, koymaz boya;
(Emre) kendinden geçince,
Sevişiyor doya doya.
Zapteden: Suphi Kükürt, Mehmet ve Ekrem Özhatay, Aziz Lâyık, Salih İnan, Ş. Kutkan
Saat:22.55
(1) Zilfin = Zülfün, saçın.
31.12.1953
Bu aşktan verirmiş hüner;
Mevlânın yaktığı ateş,
Ne biter ve ne de söner.
Dönerek kıvılcım atar,
Temiz gönüllere batar;
Senin aşkına tutulan,
Ne uyur ve ne de yatar.
Yüzünü gören, unutmaz,
Başka bir sevdâyı tutmaz;
Aşkın, isâbet edeni,
Her dâim yakar, uyutmaz.
Aklını takmaz canına,
Bir hâl getirmez yanına;
Sende sallanan bu zilfin. (1)
Takılırsa gerdanına.
Tutturdu, ne etti bizi...
Tâkîbettiriyor izi:
Âşık gözünden akan yaş,
Doldurur nice denizi...
İçen, vermez cana kıymat,
Dimağında bulunmaz tad;
O deryada kim ki yunur,
Bulur hiç ölmedik hayat.
Aklı bilmez, söyler dili,
Anlamıyan, diyor: deli!
Mevlâ ile bir olanın,
Görünüşüdür delîli.
Bu dünyâyı eder zıyâ,
Bir renk eder, koymaz boya;
(Emre) kendinden geçince,
Sevişiyor doya doya.
Zapteden: Suphi Kükürt, Mehmet ve Ekrem Özhatay, Aziz Lâyık, Salih İnan, Ş. Kutkan
Saat:22.55
(1) Zilfin = Zülfün, saçın.
31.12.1953
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder