16 Temmuz 2017 Pazar

Hz.İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap 1           SAYI :    1161 - 1170

Bilinir mi bu esrar...
Görülmüyor âşikâr;
Her göze görünürse,
Çoğuna eder zarar.

Kimisinden açar gül,
Kimisini eder kül;
Eğer maya olmazsa,
Nasıl etsin tenezzül...

Bilgisine vardır had,
Görünse, eder feryat;
Anlıyan, kimselere
Hiç bulamaz kabahat.

Lâzım yerli yerince,
Anlaşılır görünce;
Her tarafı sarmışken,
Görünmez, gayet ince.

Seyredenler gayet az,
Çok azı almış muraz;
Çok tarif eyliyene
Niceler etmiş garaz.

Nolmuş ötedenberi...
Göstermişler Dilberi;
Nice Hakka uyanın
Söyleniyor eseri.

Şimdi almıştır meydan,
Lûtfeyleyince Rahman;
Bu (Emre) anlayınca,
Ona teslim etti can. 





27.8.1950


Eğer bildi isen, nedir teşvîşin?
Acep elinde mi bitmiyen işin?
Anadan doğup da ölene kadar,
Kimler toplamıştır rızkını peşin?

Sen doğmadan, doğmuş bütün gereğin;
İsyan etme, olmaz senin dileğin;
Allah için çalış, göreyim seni,
Korkma, gaib olmaz senin emeğin.

Kimselere seni eylemez muhtaç,
Yarattığı kulu hiç koymuş mu aç?
Her yanlara muhit seni yaratan;
Deftere, kâtibe yoktur ihtiyaç.

Derler: sağda, solda yazıyor melek,
Kime nasibolmuş onları görmek?
Dilinden söyliyen, gözünden gören,
Gayrisi değildir, dönderen Felek.

Günahı, sevabı kendin yazarsın,
İster doğru olur, ister azarsın;
(Sırâtün Müstakim): yürüdüğün yol;
Gaflete dalıp da döner, bozarsın.

O yoldan yürüyen, Dost'a ulaşır,
Yüzünü seyreder, gözü kamaşır.
Düşünürsen ele bir zerre fena,
Senin ayağına gelir, dolaşır.

Yürüdüğün yolun sahibi Settar,
Niyet edenleri kendisi arar.
Kuyu eşer isen, sana göre eş,
Küçük eşer isen kendini sıkar.

(Emre)! sen düşünme kimseye fena,
Döner, nasibolur o haller sana;
Kullarına eğer doğru bakarsan,
Mutlak kavuşursun şüphesiz ona. 





9.9.1950


Ölüyü ziyaret eder dirisi... (1)
Göründü ileri, hem de berisi;
Yetiştirdin, ektin, harman olmuştur.
Görünecek birgün onun gerisi.

Dört yanına taştı ektiğin mahsul,
Kimisi reyhandır, kimisi de gül,
Biz kabrini toprak, taştan ararız,
Bildik: mesken oldu arıyan gönül.

Seni sevenlerde edersin karar,
Bilenler, kendinden, dönüp de arar;
Seni bilmiyenler, insan görürler,
Hem Settarsın, bildik, hem dahi Gaffar.

Her gözlerden görür mâneviyyetin;
Kolay gibi durur, anlamak çetin;
Bir devre gelir de olur âşikâr,
Yürüyüp geçilse bütün hikmetin...

Toplandık, geldik de ettik ziyaret
Cümlesi zarardır, budur ticaret.
Bu (İsmail Emre) gece ve gündüz,
Halil! seni, durmaz eder işaret.

Namrun: 



(1) Bu doğuş, büyük mutasavvıf Halil Develi'nin (Çuvalgı) daki kabri ziyaret olunduğu sırada doğmuştur. 

22.9.1950


Senindir bütün hüküm,
Dirilik, hem de ölüm;
Senden gayri bulmadı,
Çok aradı bu gönlüm.

Vardı da oldu teslim,
Bulunca, oldu salim;
Bilinmez bu hâl nedir?
Anlıyor (kalbi selim).

Bulmadan etmez karar,
Ruhsat verdin sen Gaffar!
Biz can içinde bulduk,
Bilmiyen, taştan arar.

Gönül, kendinde buldu,
İki cihana doldu;
(Emre) seyran edince,
Kendisinde yok oldu.

Namrun: 





22.9.1950


Düzmek lâzım arayı, (1)
Bulmak lâzım sarayı;
Nice can helâk olmuş,
Hep arayı arayı...

Birçoğu olmuş fani,
Terkeylemiş cihanı;
Kokulayıp doymuşlar,
Unutmuşlar reyhanı.

Çokları olmuş gözden,
Ateş olmuştur özden;
Yanıp seni arıyan,
Yol bulur yanan izden.

Her yandan alır ibret,
Yanarsa, olur kısmet;
(Emre)! sen âşıklarla,
Var, yüzüne seyir et.

Namrun: 



(1) Bu doğuş, Namrun'da Nemrud'un sarayında doğmuştur. 

23.9.1950


Sensin gözümüzde duran,
Viran gönüller dolduran,
Acep bu bilinmez hâl ne?
Cevap veren, sual soran.

Hükmün tutar (Kaf) tan (Kaf) a,
Kulak verinğ (1) daim (of!) a;
Alan sensin, satan sensin,
Müşterisin daim (sâf) a.

Sensin ana, sensin ata,
Sensin altun, sensin pota;
Aşktan ateşin yanıyor,
Altun, kendisini ata.

Saf olurlar eriyerek,
Süzülürler çürüyerek;
Âşikârsın, gizlenirsin,
Her gözleri bürüyerek.

Yarab! nedir bu esrarın?
İçindesin bütün vârın;
Seni görmek istiyene
Kuruludur daim dârın.

Hemen dönderinğ (2) Mansur'a,
Yüreğine yapanğ (3) yara;
Bilip bildirmek istiyen,
Bakmaz kâra, hem zarara.

Yarab! neden bu halin zor?
(Emre) sana tutar huzur;
Sen kalbine gelir gelmez,
Ortasına getirinğ (4) kor. (5)

Namrun: 



(1) Verinğ = verirsin.
(2) Dönderirsin = döndürürsün.
(3) Yaparsın.
(4) Getirirsin.
(5) Kor = Ateş. 

26.9.1950


Zarar gelmez divaneden,
İbret olur pervaneden;
Gönül! sen hiç ferah olma,
Harabolan viraneden.

Sağlam olsa her ne kadar,
Her taşında çürüklük var;
Bulunmaz bir saray olsa,
Birgün olur, çok olur dar.

Sana misal: bütün kale...
Dokunmuştur birçok ele;
İbret gözü ile seyret:
Koparmıştır çok velvele.

Nere gitti onu yapan?
Dört yanında görünür kan...
O sahibi gelsin, görsün:
Zaman gelmiş, olmuş viran.

Gelir miydi hiç aklına?
Oturdu mu kana kana?
Aman (Emre)! gönül verme,
Düşman olan bu cihana.

Namrun: 





27.9.1950


Senin âşıkın gülmez,
Senden gayriyi bilmez;
Etmez toprağa secde;
Hayran olan bükülmez.

Görür, nereye baksa,
Her âdeti bıraksa;
Gözünü ayıramaz,
Anlamıyanlar yaksa.

Misal: Nemrut'la Halil...
Söyler her yanlardan dil;
Zaman, kullar içindir,
O günler ayrı değil.

Görününce o Dilber,
Böyle alınır haber;
O vakıtla bu vakıt,
Bizim ile beraber.

Bütün zaman, bir andır,
Duyup diyen, bir candır;
(Emre)! âşıklar görsün:
Methedilen, üryandır. 





31.10.1950


Benim, her zerreden âciz,
Bilmediğim, oldu deniz;
Ben! diyemez, yok olanlar,
Ahmed daim der idi: biz.

Demiş idi: mâ arefnâk,
Olmuş iken herşeyden pâk;
Nefsi ile meşgul olan,
Benim! derse olur helâk.

Uyanan, yoğa karışır,
Varır, Dost ile barışır;
Uzakta gördüğün Şeytan,
Uyan, seninle yarışır.

Sen sakın, yürüme gafil,
Daim senden ayrı değil;
Ayık, eğer, düşman ise,
Sana, karınca ile fil. (1)

Büyük, küçük, yine hayvan;
Onları da muhit Şeytan;
(Emre)! sen seni yok eyle,
Yerine otursun Rahman.

Doğuş tarihi: saat:20.20 



(1) Ayık! aklını başına al! (düşmanın, ister karınca kadar küçük, ister fil kadar büyük olsun, düşman düşmandır ve sana düşmandır) denmek istenilmiştir. Mânâyı, bu kadar girift bir ifade içine fikir ve gramer hatası yapmadan gizliyerek o ifadeyi bir "muammâ" haline getirmek, tahsilsiz bir sanatkârın yapabileceği bir iş değildir. Bu iki mısraı okuyup, üzerinde düşündükten sonra bile anlamak kolay değildir; nitekim ben de bu mısrâlar üzerinde epeyce düşünüp, mânâyı çıkaramadıktan sonra, kendisinden, yani Yeni Yunus Emre'den bu mısraların mânâsını şerhetmesini rica ettiğim zaman, yukarıdaki izahı yapmıştı. O, bu şerhleri ve izahları yaparken de Allaha teslim olmaktadır; yani bu doğuşlarda ve onun ağzından çıkan şerhlerde zerre kadar benlik ve nefsaniyet yoktur. Yani bu doğuşlar, Kaynakçı Bay İsmail Emre'nin değil, doğrudan doğruya Hakkın kelâmıdır. Gönül istiyor ki her okuyan, buna inansın. 

12.11.1950


Şöhret için olan (Hicaz),
Cennet için olan (Namaz),
Rızalillâh hiç olur mu...
Onun her ikisi: mecaz.

Candan olmayınca (zekât),
Bu dünyanın malı: âdet...
Rızalillâh olmıyan hâl,
İblisliktir, ona lânet.

Çok yemek, olur mu (oruç)?
Mevlâ âşıklarına suç;
Muhammed Emin açlıkla
Dost yanına etti urûç.

Görmeden, olmaz (Şehadet),
Varmadan, olur mu himmet?
Hâkime yalan söylersen,
Mutlak sana eder hiddet.

Gönül! âşık ol da ulaş,
Bu (görüp duymak), olsun aş;
İki dünyayı terketmek,
İbadete olmuştur baş.

(Emre)! bunları sen unut,
Böylece yapmıştır Mahmut;
Muhammetten ayrılır mı
Âşıklara olan Mâbut...

Tarsus : Saat 20.35 te doğmuştur. 





25.11.1950

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI Kitap: 2         SAYI:   551 -  560 Bu evin bitmez işi, Çalışsa da çok kişi; Dünyâları arasan, Bulunmaz ...